26 Kasım 2010

Bedensiz bir nikahlım var artık

          Bedensiz bir nikahlım var artık

Baharı bitireli fazla olmadı. Hazanın kokusunu duyar gibi oluyorum. Yaz mevsimini neresinden yakalarsam yakalayayım mutlu olcağımı biliyorum. Anlarım tebessüme belenecek ve kabir suallerini andıran suallerin beni hepten sen yapacaklar biliyorum. Seninle bir yazı yaşamak kader çizgisinde. Sonra o yazı değişmeyecek ve asla silinmeyecek bir yazıya çevirmek.. Meyveye duran dallarımın ham meyvelerini yarım bırakmadan yaşamalı değil mi?

Senin kabir yalnızlığın benim kadir bilmezliğim korkutuyor beni. Öyle diyorum kendime. Beni vuran dalgayı kovalamaya başlama fikri geçiyor içimden ama ya sana yetişemezsem diye düşünmeye başlıyorum. Senin sevmeye benim sevilmeye alıştığımız mevsimleri doğurmalıyız belki.


Yoksa aynalarda gördüğümüz yüzleri unutun iki yabancı gibi mi yaşamalıyız? Kaldırımlar, sokaklar, caddeler bize birbirimizi hatırlatmamalı mı? Yoksa duyduğumuz bu yürek çığlıklarını duymazlıktan gelip eli tene sürmeden, yanımızdaki yabancıya alışıp eli ele sürmeye devam mı etmeliyiz? Yasal zorunluluk halinde yaslı bir yaşama devam mı etmeliyiz ?

Kimin vurduğu kırbaçtır bizi böylesi koşturan. Uykularımızı bölüp götüren görmeye korktuğumuz düş nedir ki?

Bilmiyorum belki de sen deliksiz uyuyorsundur. Bilmiyorum belki de sen heyecanlarının arasına kısa, tatlı uyku delikleri yerleştiriyorsundur. Belki benim bilmediğim sebeplerden, belki de bilmediğimi sandığın sebeplerden uyumuyorsundur. Belki....Belki...Belki...


Ten sıcklığı olan yatağından kalktığında ben gitmiş olacağım. Yatağımı toplamam gerekmiyor. Bu aşinalaşma dik duran başımı yatalak bir gönül taşıyan sevdalı hale getirdi. Benim de hasretten, çaresizlikten koyun koyuna yattığım tensiz, bedensiz bir nikahlım var artık.06.06.10


Bekir Kale Ahıskalı
Lebibeye Mektuplar-105
Bedensiz bir nikahlım var artık


*Bu mektuplar el yazmalarımdan değişiklik yapılmadan alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder