14 Şubat 2011

Dudaklar Güzeli Seher




Sevgilime açık mektup-2

Dudaklar Güzeli Seher

Bir bayram sabahı seher vakti gözlerimi dünyaya açtığımdan hep seni aradım durdum. Kar renkli bir sevdayı önce aramaya seninle bulduktan sonra da yaşamaya çalıştım. Sevda elerimizle tutuşmak mıdır dersen eğer vereceğim cevap yürek yüreğe tutunmaktır derim. Mesafelerin ne önemi varki. Kimin hayatı nerede tuttuğunun ne önemi var. Kimin hayatı neresinden yırttığı önemlidir. Tekdüze yaşamlar, ezberlettirilmiş haller, sıradan bakışlar, muhatabına yarım yamalak söylenen sözcükler bana göre değiller. Bu sebepledir seni severken sancılarım. Sevgiyi doya doya, ağır dolusu söyleyebilmeliyim. Gözlerine baktığım zaman kalbim tekleyebilmeli...

Dudaklar Güzeli Seher!...

Biliyorum... Benim söylediklerim karıncanın rüzgara türkü söylemesine benziyor. Duyulmaz ve anlaşılmaz olabiliyorlar. Olsun ben bu yolda isem, sevdan bağrımda kor kor iken tabi ki de sevdamın türküsünü söyleyeceğim. Rüzgar gülüm öylesine tatlı, öylesine sevimlisin ki...

Rüzgar gülüm sen benim alınyazımsın. İnsanoğlu için daha geçmiş denen bir zaman yokken, saliselerin ilki yaşanmamışken bağrıma yazılansın. Zaman seninle beni buluşturmak ikin koşarak aktı. Zamanın bağrında yazılıydı dudaklarımın avuçlarına dokunacağı.


Dudaklar Güzeli Seher!...


Var olduğuna inandıkça yalnızlaşıyorum aslında. Seni sevdiğimi bilenler yakınlarımdan çekip gidiyorlar. Kıyılarıma dengesiz dalgalar vurmaya başladı. Şüphe kapısı aralandı. Her bir şüphe içimde kopmayan ipliklerden darağaçları inşa ediyor. Beklediğim kervan gelmeyecekmiş izlenimi vermeye çalışıyor saçlarımı yalayan rüzgarlar. Olsun ben seni beklemekle mesulüm. Gelir veya gelmezsin o senin kaderinde yazıldığı şekilde olur. Benim kaderim seni sevmek ve seni sevdikçe sevmek yine sevmek...

Dudaklar Güzeli Seher!...

Belki de bu kadarına anlam veremiyorsun. İçini tersyüz etmedikçe de bunları anlamayacaksın. Uykulardan yolculuklar doğurmadıkça, düşlerden süzmedikçe masumiyetimi anlayamayacaksın. Ben bile kalbimi karşı bayıra asıp karşısına geçip atışlarını seyrettikten sonra anlayabildim kendimi. Nedir beni sana boyayan şey diye düşünüp durdum. Yıldızı sevenler yıldızları kayıp kaybolduklarında başka bir yıldıza tutunuyorlar sanıyorum. Ah çocuk!.. ben yandıkça yakan güneşe sevdalıyım. Yandığı kadar yakan, yaktığı kadar beni kendisine çeviren güneşe. Benim yıldızlara tutanmamı bekliyorsun belki de.. Olmaz çocuk!... O dediğin hiç olmaz bekleme sen.


Dudaklar Güzeli Seher!...

Irmak başında bekleyişimi görmeden suyunu esirgeyişine aldırmıyorum. Sesin, akışın yeter senin. Biriken şeyin kokuşacağından o kadar eminsin ki koşup duruyorsun. Sen ki gecelerin zifiri künklerini kırdın. Sen ki zifiri bir karadan ak bir sabah doğurdun. Seni seyretmekten asla yorulmaz bu gözlerim. Seni hayal etmekten kamaşmaz beynim. Sen ki avuçlarını bana açtın sen ki gözlerini bana diktin ve baktın. İşte ben o zaman inci görmüş dalgıç kadar mutluydum. O gözlerin ki renginin üzerine başka renk sürülemeyecek kadar güzel ve derindiler. O gözlerin ki bana sev ve bekle dediler.

Dudaklar Güzeli Seher!...


Gözlerini gözlerime astığın o günden beri benim her günüm kandil her gün benim günüm. Her günüm sevgililer günü. Kucak kucak hasret biriktirdim kucağıma. İlmek ilmek işledim ruhuma ruhunu. Seni seviyorum erken vaktim, dar vaktim. Aklım, fikrim, zikrim, virdim...
14 Şubat 2011

Bekir Kale Ahıskalı
Sevgilime açık mektup-2 (Lebibeye Mektuplar 217)
Sevgililer Günü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder