”ŞİİR’in genç bir öğretmenin bedenindeki yıllarca süren doyumsuz seyahatidir Leyla IŞIK.”
Leyla Işık hanımefendinin şiirlerini başlık olarak alt alta yazsanız ve bu şiir başlıklarının adlarından yola çıksanız şiirin genç bir kızın hayalleri, hayat heybesinden kendi heybesine aktaramadıkları ve hala aktarmayı bekledikleriyle karşılaşacaksınızdır. (Bekir AHISKALI -)
”İnsan görmeden nasıl sever seninle?
Utanarak sıkılarak seni seviyorum diyen seninle”
Maziden getirdiği yarım kalmışlıkları gün ile karan ve yeni bir yaşam arzulayan zamanında haykıramadığını sonradan haykırmaya çalışan bir nâlân Leyla Işık..
Her aşığın her an kafasında canlandırdığı o manzarayı cüretkar bir dil ile kaleme alışı ilk aklımızda kalan yönü.
Zalimin sebep olduğu göz yaşlarını silmede yine ondan merhamet bekleyecek kadarda iyimser.
Aşkını sorgularken ise kendince kurduğu gönül mahkemesinin kararını türkü söyleyerek uygulamaya çalışan bir cellat bence.
Şiirde ki öteki olabilmeyi başarmış tanıdığım birkaç kalemden biri.
Bunda en önemli etken kutsal mesleğinden gelen ve kendisini öğrencilerinin yerine
Koyabilme becerisinden geldiği kanaatindeyim.
Bir ela gözün peşine takılıp gidecek kadar uçarı ve romantik yaklaşımı onun şiirinde ki tadı serlevha ediyor.
Karamsarlıkla işlediği ama hep bir umut ışığı gördüğü “Yeniden yeni yaşama doğru” isimli şiir tadındaki sorgulamasından görüyoruz.
”Düşten düşe” yi yazarken ise sanki aynı yastığın diğer yanını kullanan ama bir türlü yanında hissedemediği sevgiliye seslenişi var. ”Sana uzaklardan çok uzaklardan yazıyorum” dediği sevgilinin adeta uzansa dokunacağı kadar yakın teması var yazıda.
Bir çok şair de olduğu gibi elindeki malzemeler olan gökyüzü, yıldız, gece gibi objeleri şiirinde işlemekle birlikte tamamen farklı bir ifade biçimi var. Okuyucuyu içine çeken bu yazılar aynı zamanda okuyucunun hayatında ki hisleri ona yansıtmakla hem şairi kendinden biri, hem şiiri kendinden bir anekdot olarak yansıttığından geleceğe aktarılabilecek gibi?
Bir ürkeklik var şiir ve sevgili dışındaki her şeye karşı. İlk etapta şehevi arzular kaleme alınmış gibi gözükse de her insanda var olanlardan öte bir şeyler değil aslında.
”Bilmem anlatabiliyor muyum? Anlayabiliyor musun beni...Tanımadığım şehirde... bilmediğim adreste, yalnızca içtenliğine inandığım sana sığınıyorum bir süre ve dönüyorum yeniden yağmur sonrası gerçeklerime... “ Bu ifadeler bir yaşanmamışlık ama her şeye rağmen teslimiyeti gerektiren aşktan başka şey değiller.
”Ben şimdi oradayım, ya sen neredesin? ” isimli şiirini ilk seslendirdiğimde bana bu şiirin yazarının on sekiz yaşında genç bir kız tarafından kaleme alındığı izlenimi vermişti.
Deniz, martı, özgürlük, kumsal, çekip giden gün, zakkumlar la örülmüş bu şiirde hem, ”ben geldim yüreğimde hala buna yetiyor, ya sen neredesin? Hani nerede o yüreğin? ” der şair, hem de “hala dudağımda dudağını tadı var” diyen şaire nazire yaparcasına sevgilisine seslenir ki bu tadılmışlık alıp sürüklemiştir onu buralara.
Şiirlerini serbest vezinde nesirim si bir tat ile kaleme alan şair aynı başarıyı kafiyede ve hece ölçüsünde gösterememektedir.
Ben bu kalemin yirmisinde de yetmişinde de on sekiz yaşındaki genç bir kızın duygularıyla kaleme alabileceğine inanıyorum.
Bu bağlamda şairi çok açık ifade kullanıyor şeklinde itham etmek veya değerlendirmek yanlış olacağı kanaatindeyim. Şiirlerinde bir öğretmen havası hakim ve karşısındakini çok zeki bir öğrenci olarak algılamış olmalı ki her şiirinde her yazsında okundukça okunası bir lezzet vermektedir.
Bütün bu ümit var olma ve yaşanmamışlıklar la beraber hayatla ve kendisiyle yüzleşmekten de geri durmaz şair bunu şu şekilde ifade eder,
”Düşünüp yaşadıklarımı.... SEVİP sevilmediğim,SEVİLİP sevmediğim, deli dolu günleri arıyorum...”
Popüler kültürün beslediği popüler şiirleriyle bir tercih sebebi olmakta şair.
Serbest şiirde olsun, gerekse serbestten zaman, zaman nesir ve satır aralarında
kafiyeye dönük şiirlerinde şairin zirvelerdeki seyahatine şahit oluyoruz.
Şiirlerinde kullandığı en belirgin objeler zaman, zemin ve içinde bulunmaktan zevk aldığı hazları, acıları, yaşanmamışlıkları ve yaşamaya dair beslediği yaşam ümitleriyle adeta okuyucuyu yaşanabilecek güzelliklere davet edebilmektedir ki bunu işleyişteki başarısı göz ardı edilmemelidir.
Adını koyamadığı ama okuyucuyla paylaşmaktan da geri durmadığı sevdalarıyla,
Ben yaşadım doğrusu yaşanası halleri var aşkların diyen sözcükleriyle adeta okuyucuya neticesi ne olursa olsun yaşanmamış bir aşkınız bile varsa ömrünüzde hayatınıza dair bir eksik yaşamışlık var demektedir. Şiirde verilen veya verilmek istenen mesajdan şunu çıkarabiliriz. Şair sadece yaşanmışlıkları kaleme almamalıdır. Yeri geldiğinde yetmişli yaşlardan geri sayarcasına işlemeli hayatı ve okuyucuyu doğru sonuca çıkarma adına kendisini bu yaşlara yerleştirebilmelidir. Aynı zamanda Zaman içerisinde tükettiği ve kendine hammadde olarak elinde tuttuğu acılarıyla, tebessümleriyle genç okuyucu kitleye de ulaşabilmelidir ki Leyla Işık şiirinde bunu görmekteyiz.
Leyla Işık şiirini okurken hala lise yıllarında ki sevgilinizin saçlarının esen rüzgarla
birlikte yüzünüzü okşadığını hissediyorsunuz. Uzansanız yakalayacaksınızdır sanki ürkmek için sebep arayan o ceylanı.
Şiirlerinde zaman, zaman sizi çocukluğunuzdan gençliğinize erdirme gayretinde olurken, zaman zamanda bırakın hayalleri uçup gitsinler uçsunlar ki sizden olmadığını anlayasınız dercesine bir ümitsizlik, bir çaresizlik göreceksinizdir ki bu da elinden tutarak büyüttüğü çocuğa hayatın gerçeklerini acı bir şurup tadında sunmakta. Böylece en küçük okuyucu başının okşandığını hissederken, genç okuyucu yelkenler açmakta aşk denizine, orta yaşlardaki okuyucuya ise aman bir üst kademeye taşınırken yaşanmamış bir şey bırakmayın demekte ayrı bir mahareti var şairin.
Leyla Işık şiiri iki kısımda ele alınmalıdır diye düşünüyorum.
Birincisi;
Yaşadığı zamandan ve bulunduğu yerden on beş yıl önde olmalıydı Leyla Işık.
Daha bir öne atmalıydı kendini ki bu onun başarısının daha erken fark edilmesini sağlayacaktı.
İkincisi;
Leyla Işık şiirini okuyanlar şimdi olduğu gibi yıllar sonra da şiirin genç bir öğretmenin bedenindeki seyahatini görecek, onun doyumsuz, okudukça da haz veren şiirinde kendilerini bulacaklarıdır ki bu konuda ki başarısı O’nu geleceğe taşıyacaktır.
Bekir Kale Ahıskalı
Şiir Tahlilleri-44 (2005)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder