Aşık Veysel’in “Saklarım Gözümde Güzelliğini” isimli şiiri üzerine
Saklarım Gözümde Güzelliğini
Saklarım gözümde güzelliğini
Her neye bakarsam sen varsın orda
Kalbimde gizlerim muhabbetini
Koymam yabancıyı sen varsın orda
Aşkımın temeli sen bir alemsin
Sevgi muhabbetsin dilde kelamsın
Merhabasın dosttan gelen selamsın
Duyarak alırım sen varsın orda
Çeşitli çiçekler yeşil yapraklar
İrenkler içinde nakşını saklar
Karanlık geceler aydın şafaklar
Uyanır cümlalem sen varsın orda
Mevcudatta olan kudreti kuvvet
Senden hasıl oldu sen verdin hayat
Yoktur senden başka ilanihayet
İnanıp kanmışım sen varsın orda
Hu çeker iniler çalınan sazlar
Kükremiş dalgalar coşar denizler
Güneş doğar perdelenir yıldızlar
Saçar kıvılcımlar sen varsın orda
Veysel’i söyleten sen oldun mutlak
Gezer daldan dala yorulur ahmak
Sen ağaç misali biz dalda yaprak
Meyva çekirdeksin sen varsın orda
Aşık Veysel
Klasik halk geleneğinden gelen bir şiirdir bu. Bu tarz şiirlerin zorlama ile yazıldığı ifadeleri doğru ifadelerdir. Çağdaşımız olan Aşık Veysel Halk edebiyatında mistik yeri olan bu duygularla Yunus’a yakın ifadeler kullanmaktan geri durmamıştır.
Aşık Veysel’in bu şiiri de diğer şiirlerine benzemektedir. Her dörtlüğün sonunda kullandığı nakaratlar şiire estetik katmakla birlikte “sen varsın orda” şeklinde kullanılan ifadeler kısımlar bütün bir mısrayı kapsamamaktadır. Sadece ve sadece redif vazifesi gören son kelimeler aynı kullanılmış önce gelenleri değişik şekilde kullanılmıştır. Eğer rediften önce gelen kelimeler kafiyeli olsalardı iki kanaate varmak mümkün olacaktı ki bu kanaatler şiirin değerini düşürecekti diye düşünüyorum. Bu kanaatlerden birincisi şiirin mekanik olduğu ikincisi ise şiirde sadece şekil bakımından bir bütünlük sağlandığı. Oysa rediften önce gelen bölümlerde kafiye yok ve Veysel şiirinde şekilden çok manaya ehemmiyet vermiştir.
Aşık Veysel bu şiirde üç şeyi özellikle kendisinde buluyor; Sevgili, kainat ve Yaratıcı… Bu üç şey insanlığın her döneminde önemli olmuştur. Yaratıcının gizliliği kadar eşyadaki tecellisini de vurgulamaktadır. Tasavvufun esası da bu değil midir? Yani Yaratıcı tüm eşyada tecelli etmektedir. İşte bu fikir sanatın bütün dallarına elverişli bir fikir olsa gerek. İnsanoğlu elle tutulan gözle görülen kulakla duyulan bir dünyada yaşasa da asıl önemli olan şey bu zahirde var olanların arkasındaki güzellik ve bu güzelliği var eden kudret. Çünkü Yaratıcı her varlıkta tecelli etmektedir.
İnsanoğlunu dış aleme sevgiyle baktıran düşünce de budur. Yani her yaratılmış olanda Yaratıcının biz tezahürü bir imzası vardır. Böyle bakıldıkça her şey dost olarak görülür ve sevgi hissedilir. Verdiğimiz selamda da O vardır sıktığımız elde de. Bediüzzaman’ın ifadesiyle bir iğne ustasız olmaz bir köy muhtarsız olmaz şeklinde ifade edip bakabileceğimiz bir bakış açısıdır bu…
Gözlerini dış aleme yedi yaşında kapatan Aşık Veysel’in o zamana kadar gördüğü her kareyi resmetmesi ve yaşının gereği daha kirli bir dünyayı algılamamış olması sanatına da yansımıştır. O ilerleyen yaşına rağmen yedi yaşındaki bir çocuğun bakabileceği tarafsız ve güzellikleri gören yanıyla anlatmaktadır. Anlatımında çektiği acılardan daha çok aldığı hazlar vardır ki bu Veysel’in maneviyatını anlatmaktadır.
Veysel’in bu şiirinde soyut-somut arası gel-gitler görmekteyiz. Bazı mısralarda tamamen soyutluk hakimken özellikle dördüncü kıtada tecelli fikri soyut olarak ele alınmaktadır. Bazı mısralarda tabiat dönmekte bazılarında ise Yaratıcı ile beşer arasındaki münasebetlerden bahsetmektedir.
İncelemelerimde dikkatimi çeken bir nokta daha vardır ki bunun Yunus Emre de de olduğunu söyleyebiliriz İnsanı anlatırken tabiattan alınma benzetmeler yapan, kendilerinin bir köklü ağaç gibi tabiata bağlı dolduğunu hissedenler tefekküre başladıkları zaman mistisizme meylediyorlar. Bu Yunus Emre ve Aşık Veysel’de gayet aşikardır.
Bizler sanatımızı icra ederken veya vazifelerimiz yerine getirirken bir başka vazifeler de edinin etrafımızda kendi kendilerinin farkında olmayan sanata yatkın ve kabiliyetli insanları keşfederek toplum ve geleceğe taşınmaları için
Azami gayreti sarfetmeliyiz. Aşık Veysel’i Türkiye’ye tanıtan Sivas Lisesi’nde görev yapan rahmetli Ahmet Kutsi Tecer’dir. Onu keşfeder ve hatta Köy Enstitülerinde halk türküsü öğretmeni olmasını sağlar.
Ben Aşık Veysel’de ısmarlama yazılmış intibaı bırakan şiirlere de rastlamakla beraber “Kara Toprak” gibi şiiri sazlı edebiyat ve aşıklık geleneğine uygun bir şiirdir. Bir çok şiirinde tabiat tasvirleri vardır. Aşık Veysel gibi değerler geleceğimize muhakkak taşınmalı ve kıymetleri anlatılmalıdır.
Bekir Kale Ahıskalı
20 Kasım 2009
Şiir Tahlili-60
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder