Sevgili Sinhare
Zaman sabittir, değişken ve akıcı olan canlılar ve maddedir. Bir yıl önce bugün zaman aynıydı ama madde ve canlılar farklıydı.
Zaman içerisinde maddeyle birlikte insanlarda akar ki ferdi bağlamdaki bu akışla birlikte haneler, mahalleler, şehirler, milletlerde akmış olurlar. Bu akışla birlikte değişimler, yenilikler ve yenilgiler olur. İnsan bu akışkanlık ve değişkenlik içerisinde coğrafyasını ve kültürünü değiştirir. Bu değişimle birlikte insanoğlu, geçmişini de geleceğe taşımak zorunluluğunda kalır. Geçmişinden beslenmeyen bir kültürün değişimi ve sağlıklı yaşamı düşünülemeyeceği gibi, bu değişimin temel taşları olan insani değerlerimizin de tamamen yok sayılması sosyal bir çöküntünün habercisi olduğu kadar, kişisel çöküntünün de habercisi olur.
Bu değişimin sağlıklı ve bilinçli yapılabilmesi için insanın kendisine düşen vazifeler vardır. İnsan her yeni soluğuyla ya yenilik ve güzelliklerin habercisi ya da pörsüme ve çöküntülerin habercisi olacaktır. İnsan kendi öz değerleri diyebileceğimiz saygı ve sevgi gibi hissiyatları koruma adına önce kendisine saygı ve sevgi duymalı ve bunun neticesinde de yaşadığı toplumu bu yönde şekillendirmenin sancısını kasıklarında hissetmelidir. Bir kişinin değişmesiyle başlar her şey. Bir taşın temele koyulmasıyla yükselir bütün değerler ve yine bir taşın temelden çekilmesiyle başlar çöküş ve yıkıntılar.
Sevgili Sinhare
İnsanoğlu ekseriyetle anlık kazanç ve hazların peşine düşerek yaşadığı ve gelecekte yaşaması muhtemel güzellikleri sekteye uğratabilir. Bu da toplumun en temel dinamiklerinden olan burjuvazinin sağlıksız değişimiyle meydana gelir. Bu sağlıksız değişim her şeyi yerinden oynatır ve kişileri olduğu gibi toplumu da başka mecralara çekerek içten çöküntüyü başlatır. Bu durumda gözlemlenen en belirgin değişim elit, entellektüel kültüre sahip zengin ve saygın insanların yerlerini sıradan, yüzdelikle çalışan ve yönetimin sırtından bir tufeyli gibi beslenen ithal ve ucuz malzeme burjuvazisi kültürünün yer alışıdır. İnsanın özellikle kent kültürünün en belirgin düşmanı bu kesimdir.
Millet olarak son zamanlarda özellikle son yirmi beş-otuz yılımıza baktığımızda bu tür ani çıkış yapan insanlara sıkça rastlamaktayız. Bunlar sokağımıza, mahallemize sonradan gelmiş, menfaatin peşinden koşan ve günümüz ekonomik sisteminin kaçınılmaz bir sonucu olan ucuz malzeme zenginleridir. Ucuz yürekleriyle kocaman sevdalara talip olmaya kalkarlar ve iyi ambalajlarıyla kofluklarını saklamaya kalkarlar. Para ve güç (dolayısıyla iktidar) ellerinde olduğu içinde bulundukları ortama istedikleri daha doğrusu kendilerinin bile bilmediği bir kültürü aşılayarak kültürel bir deformasyona sebep olurlar. Beyefendilik yerine ağam, paşam kültürüyle hareket ederler ki bu daha çok kapılarında kulluk makamı oluşturdukları anlamına gelmektedir. Kolay kazanan, çabuk kazanan, çalışmadan kazanan bir selamla işler bitiren, aşklar bitiren, yapay aşklar peydahlayan bu kesim ne yazık ki iktidarla iç içe yaşar. Kimseler fark etmez ama bu cehalet şehrin, memleketin kültürel geleceğine ipotek koyar.
Kitap okumayan (bir kısmı eğitimli bile olmayan), tiyatroya gitmeyen, içinde kazanç ve bireysel tatminleri olmayan hiç bir şeye katılmayan bu sömürücüler kendi sınıfını meydana getirirler. CAHİL ZENGİN diyebileceğimiz bu yıkımcı kesimin tahribatına karşı en temel çözüm kaybolan nezaket, saygı ve sevgi kültürümüzün yeniden sahiplenilmesi olacaktır.
Bu yobaz burjuvazinin elinde; vakıflar ve dernekler bir çeşit kumarhane ve sınıf lokalleri haline gelmektedir. Bu vakıf veya derneklere girdiğinizde üzerinize önce yoğun bir alkol kokusu, argo kelimelerden oluşan lügatları ve gözlerinize kızgın ateş gibi dökülen cehaletleriyle adeta sürekli görevde olan yıkım ekibi gibi çalışırlar.
Sevgili Sinhare
Böyle bir eğreti yapının karşısında ne kadar sağlam durulursa öylece sağlam durmaya çalışıyor zaman zaman bu burjuvaziden üzerime sıçrayan pislikleri temizlemeye çalışıyor, zaman zaman da sıçrayanlara daha fazla maruz kalmamak için susuyorsam eğer kendimi sana olduğum gibi taşıma gayretimdendir. Kirlenmeden ve daha kirlilerle muhatap olmadan geçmeye çalıştığım sokaklar ve mahalleler ve hatta şehirler olduğunun da farkındayım. Belki sana ulaşamayacağım ama sana gelen bu yolda temiz kalarak, kalmaya çalışarak yol alabilirsem aldığım her adım yok benim için bayraklaşan bir sevdanın onurlu mücadelesi olacaktır.
Güzeli görselleştirerek bir şölene dönüştürebilen bir toplumun bireyleri olmaktan, çirkini görselleştiren ve bu görselliğe hayran, meftun olan bir toplumun bireyleri olmaya dönüştüğümüz bu günlerde her şeyin ama her şeyin gönlünce olması dileklerimle.
Bunlar bekleyen, bu yola baş koyan, seni seven adamın satırlarıdır. Dünya kadınlar günün kutlu olsun 08.03.2011
Bekir Kale Ahıskalı
Lebibe’ye Mektuplar 221
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder