Hüznü Arayan Adam Şeyhmus Çiçek'in İkinci Şiir Kitabı "Ağlamanın Ardından" a dair...
Sensin
Ademin soy ağacı
En ince dalı sensin
Sensin zehirden acı
Peteğin balı sensin
...
Bir feryad bir kargaşa
Eşlik ediyor naaşa
Kafa değince taşa
Bakarsın ölü sensin
Her şairin bir ayak izi vardır. Şair şiirin izini sürerken arkasında ayak izleri bırakır. Bu ayak izleri bizlere şair hakkında bilgiler verirler. İyi bir okuyucu ve tahlilci bu ayak izlerinden şairin aksak mı yoksa çolak mı olduğunu çıkarabilir. Şair ayak izlerini toprağa değil mısralara bırakır. Bu izler aynı zamanda şairin kendine has bir yürüyüşü olup olmadığını, başkasını taklit edip etmediğini gösterir. Tahlilci ve okuyucu ise kafasında bu izler sayesinde şaire ait bir portre oluşturur. Okuyucu mısralardaki bu ayak izlerini takip etmeye başlar. Aslında şairin vardığı nokta ile okuyucunun varacağı nokta aynı noktadır. Mısralarla başlayan ve yine mısralarda biten bu yolculuk değildir bu. Mısralarla başlayan bu seyahat okuyucuyu diyar diyar gezdirir.
Şiir
Yorgan bir iğnedir döşek çuvaldız
Şiirdir her gece uykuma batan
Şiir hep benimle dolaşır gündüz
Şiirdir her gece benimle yatan
...
Şairin şiire tarifler getiren, benzetmelerde bulunan ve şiirle olan ilişkisini dile getiren bu şiirinde Bahtiyar Vahapzade'nin üslubuna yakın bir üslup kullandığını söylemeliyim. Azeri Türk şiirinin son zamanlardaki önde gelen şairlerinden olan Vahapzade'yi okuyup okumadığını bilmemekle beraber son dönem şairlerinden sadece ve sadece Vahapzade'de rastladığım bir üslup. Şeyhmus Çiçek ile Vahapzade'nin benzer bir noktası daha var ki ikisi de inançlarından gelen menkıbeleri ve değerleri şiirlerine ustaca taşımayı başarmışlardır.
Şair Şeyhmus Çiçek "Ağlamanın Ardından" isimli kitabında zaman zaman hece veznini denemek istemişse de belli bir ölçüye uymayan hece veznini çağrıştıran dörtlük tarzı serbest vezin şiirlerinde daha başarılı olduğunu söylemeliyim.
Üçüncü Alem isimli şiirinde "Bir alem görüyorum gözlerimi açmadan" diye başlayan mısralarının akabinde gelen dizeler görsellikten öte düşünsel ve hayal aleminden alıntılar yapmış ve gözleri kapamadan görülen an'ın hazır bulundurduklarından öte şeylerden bahsederek önce çelişkiyi meydana getiriyor ve ardından
ustaca ifadeler kullanıyor ki başlangıç dizesindeki çelişkiyi unutuyor ve bambaşka bir aleme seyahat ediyorsunuz. Şairin bu yanı gözardı edilmemelidir. Çünkü şairin "Ab-ı Hayat" şiirinde de aynı mantalite ve kurguya rastlamaktayız. Şair maddi, somut olandan yola çıkarak soyut ve hazır bulunmayanı resmetmektedir. Bu hazır bulunmayan zaman zaman geçmişten sürüklenerek getirilen değerler ve kavramlar zaman zaman da kalemini çalakalem kullanarak daha yaşanmamışın ensesinden aldığı kabarcıkları resmetmektedir. Abı-ı Hayat şiirinin eşiğinden girdiğinizde sizi Yecüc Mecüc, Hızır ve şiirimizin ilham kaynağı olan pınarlar karşılamaktadır. Hayalen bu seyahatten kurtulup geçmişi yaşamaya başlıyorsunuz ve ayaklarınızın toprağa bastığını hissediyorsunuz ta ki aşağıdaki son dörtlüğü okuyuncaya kadar.
Ab-ı Hayat
.....
Eş dost öldü zor dayandım
Evlat acısıyla yandım
Kan ter içinde uyandım
Bir baktım ki düşümdeyim
Her şairde olduğu gibi Şeyhmus Çiçek'te de sık tekrar ve kullanımıyla öne çıkan simgeler vardır. Şairler kendilerini bunlara daha yakın hissederler. Çiçek'te öne çıkan şey ise "ayna"dır. Eski Ben isimli şiirinde aynalarla yüzleşmektedir. Bir kabullenemeyiş görülür bu şiirde oysa bir "Aynalar Bakın Bana" isimli şiirinde bu yüzleşmeyi yaparken tarzı haline getirdiği şeyi yine yapmakta zaman ve hayatın kendisine düşürdüğü yıpranma, olgunlaşma, yaşlanma belirtilerini kabul etmemekte ve aynaların bir şeyleri eksik gösterdiğini aslında kendisinin değişmediğini vurgulamaktadır. Okuyucu sisli, çizik bir aynaya baktığını tam kabullenmişken ikinci dörtlükte aynalardan bir istekte bulunmaktadır. Bu istek şudur;
Gözde bulut başka kar
Yüzümü sarmış efkar
Ya dede ya ihtiyar
Bir isim takın bana
...
Sen çılgındın sarhoştun
Gah ağladın gah coştun
Deyin beyhude koştun
Vebali yıkın bana
mısralarıyla şiirine harika bir final yazmıştır.
Son zamanlarda sıkça kullandığım ve yetenekli şairlerimizin pes edip susmalarından mütevellit huzursuzluklarım var. Şairler iyi bir yapılanmaya ve çağın gereği olan sivil toplum kuruluşu haline gelememelerinden dolayı geçim ve maişet sıkıntısına düşüp kalemlerini terk etmektedirler. Sırf bu sebepden onlarca yetenekli şairimiz şiiri ve yazmayı bırakıp toplum içinde sıradanlaşmakta ve yetenekleri kaybolup gitmektedir. Şeyhmus Çiçek ile alakalı aynı kaygıları yaşamaktayım. Maişet derdi yazma yeteneğini bir kenara ittirmemesine dair dualarım var. Bir yandan da şair yaşam gerçeğiyle yüzleşmek zorundadır tabi. Burada şaire düşen şey bu yeteneğini yaşatma adına uykularından feragat edip yazma melekesini geliştirmeli ve sürekli hale getirmelidir. Cebinden kalemi ve defteri eksik olanlar ilhamı yakalasalar bile yazamazlar. Şairler için kağıt ve kalemi yanlarında taşımak hüviyet cüzdanı kadar önemlidir.
Bir Damla Zehir
Gömleği arkadan yırtılan da var
Geçmişi sayesinde kurtulanda var
Hayat
Başı toprak sonu toprak
Arasında birkaç yaprak
Elimizde çifte kalem
Karaladık parmk parmak
Eksi günah artı sevap
Böyle göründü hesap
"Ağlamak" şiirinde hüznü arayan adamla karşılaşıyoruz. Ben bunu şairin gülmekten ictinap etmesine bağlıyorum. Şairin böyle bir yapısı olduğunu gözlemledim. Gerçeği ve getireceği şeyi bildiği halde ısrarla üzerine gitmesi, açık dillilikle ilan ve beyan etmesi, kendi yaşadığı toplumun eksik, hasarlı ve biçimsel şekil değiştirmiş sapkınlıklarını bir takım yaftalamalara maruz kalma pahasına yazması hüzünleri şairimizin adresine taşımaktadır. Şiirlerinde hüznü arayan kadar adresinden hüzünlerin eksik olmadığı bir adam görmekteyiz.
Ben ağlamaya yatkınım
Gülmek bana ters gibi
Eğlence sıkar beni
Çelikten kafes gibi
...
Yas çekmek cennet bana
Dans etmek cehennemdir
...
Altmış yaş seyahatları var şairin. Zaman zaman yaşamadığı zaman dilimlerini (gözlemleyerek) kaleme almaya çalıştığını görmekteyiz. Şairin yaşıyla ilgilenmeyen bir okuyucu olmak gerektiğimizi defaaten dile getirmişimdir. Şairin sosyal kimliği önbilgisiyle okunmaya başlanan şiirden doğru hazzı ve mesajı alamayacağımız kesindir. Her şairde olduğu gibi Şeyhmus Çiçek'te de geleceğe yolculuğu görüyoruz. İyi bir gözlemleme ve mepati kurmayla da bunu şiiirlerine taşımayı başarmaktadır.
Yolcu
Köksal Akçalı'ya
Gidiş dönüş bileti
Aldık kalu belada
Bir bekleme müddeti
Gelip geçti arada
...
Ya başa bela olduk
Ya başımız belada
...
"Ağlamanın Ardından" isimli kitabının ikinci bölümü olan "Sırlarım Mısralarda" şiirinde okuyucuyu geçmişe seyahate sürükleyen şair aynı zamand kendi şiirini anlamak ve anlayabilmek için bir temel olması gerektiği gerçeğini perçimlemektedir. İnandığı veya başkalarının inandığı değer ve bu değerler meydana gelirken meydana gelen olayların tarihe düştükleri notları bilmeyen okuyucu şiirlerini eksik anlayacaktır. Yusuf'u kuyuya sonra da Züleyha'ya götüren yolu öğrenmemiş veya bilmeyen okuyucu (ki bunların sayısı hiç de az değildir) anlatılmak isteneni tam anlamayacaktır. İlk bölümde olduğu gibi bu bölümde de aynı hikayeye göndermeler yapılmaktadır.
Sırlarım Mısralarda
Ben kuyu yazdım
Siz içindeki çocuğu bulun
....
Züleyha beni Yusuf ederken
Arkadan yırtılan duygularımdı
....
Şehymus Çiçek'te Yusuf ile Züleyha'nın hikayesi baş hikayedir. Bu hikayeyi hayatının dizeleri diyeileceğimiz böylesine ustaca aktarmak yetenek işi olmakla birlikte bu hikayeyi kana kana içmekle de alakalıdır. Sırlarım mısralarda bölümünde şair "sen" kavramı üzerinde durmuştur. Buradaki muhatap sevgilidir ve zaman zaman "içimdeki ses" zaman zamanda "sensizlik", "seni sevmeden", "seni gördükten sonra", seni sevdim", "seni arıyorum", "sana benziyor" ifade ve başlıklarıyla yansımaktadır.
O Resimdi
...
O resimdi
Seni özledikçe
Hasret ile baktığım
Ve o resimdi
İhanetini duyunca
Nefret ile yaktığım
Yenildim Baba bölümünün şiirleri daha yalın şiirler ve yakın hayat takibi konularını ihtiva ediyor. Bir itiraf gibi duran bu başlık altında gerçeklerle yüzleşme bölümleri var
İflas Eden Bezirgan
İflas eden bezirgan
Hani nerde sermayen
Ne çabuk geçmiş zaman
Sönmüş hayalin gayen
...
Artık her şey ters gibi
Günün gecen yas gibi
Eskimiş bir tas gibi
Dökülmüş tüm emayen
Yalınlığın hakim olduğu bir şiir " İflas Eden Bezirgan " şiiri. Yine hayat gerçeğinden başka bir şey olmayan bu şiirde bunu yalın bir dille anlatma başarısı gerçeğini de görmekteyiz.
"Sinop Cezaevi" şiiri başkalarının hayat hikayelerini aktarmak gibi duruyor. Şairin yaptığı bu değil midir? Empati kurarak acılar çekmek. "Halim" şiiri de öyledir. Başkalarının hikayelerini ihtiva eder. Şairler empati kurabildikleri sürece toplumun şairi olurlar. Bu empati şairi yaptığı işte başarıya götüren (neredeyse) tek yoldur. Şiirini hangi "...izm" sınıfına dahil olursa olsun empati şarttır.
Töre
Bizim hediyelerimiz silah
Festivallerimiz atıştı
Ya bu dedelerimizden kalma bir günah
Ya da biri bizi böyle eğitmişti
Hasmını ezebilmek için
Analar oğlan doğuruyordu
Kendi evladını aç bırakanlar
Kapının önünde köpek doyuruyordu
Kanunla hak aramak korkaklık sayılırdı
Adam dövebilmek ise en büyük onurdu
Bir de laf taşıyan dedikoducular vardı
Boş kalan yerleri de onlar doldururdu
Bir elimizle aç karınlarımızı tutarken
Öbür elimizle bıyıklarımızı kıvırırdık
Güçlülerin çirkin lafını yutarken
Zayıfların anasını ağlatırdık
Kızlarımızı satıyorduk
Başlık parasına, süt parasına
Üstüne bir de hediyeler istiyorduk
Gelinin yakın akrabasına
bu şiir Anadolu'da töre gerçeğinin kendisiydi. Geldiği toprakları, doğduğu toprakları, yaşadığı şartlar ve töreleri sorgulamayan şairin kalemi özgür değildir. Özgür olmayan bir kalem vermesi gereken mesajda kısıtlamalara gidecektir. Görmeniz gereken gerçeği görmez ve bu gerçekle yüzleşmezseniz yazacağınız şeyler doğru duygu ve mesajları içermeyecektir. Bu da her şiir en az bir duygunun ifadesi ve aynasıdır. Şair bu şiiriyle gerçeği yazmakla kalmamış Töre-2 ismini verdiği şiirde de çözüm yolundaki engelleri sarih bir şekilde ifade etmektedir.
Şair Şeyhmus Çiçek'i iki dörtlüğünü yukarıda zikrettiğim "sensin" şiiriyle tanımıştım. Şeyhmus Çiçek başında Erciyes'in karı, avuçlarında İbrahim'i yakan nârı aynı anda taşıyabilen bir şair. Onun serüvenini ifade edebilecek en güzel ifade "Hüznü Arayan Adam" ifadesi olacaktır. Yalın ve kendine has diliyle gelecekte görüşebileceğimiz bir kalem.
Bekir Kale Ahıskalı
Ekim 2010