4 Mart 2011

Acı Yurdu

Acı Yurdu

Acı yurdu
Acı yurdunun yalnızlığa hayat veren soluklarını içime çekiyorum. Hayallerim eski desenli fincanların telvelerine karışıp gidiyor. Falcıların okuyamayacağı tortuluktan süzülemeyen acılar yurdunda mukimken ruhum. bedenim kalın sicimli dayatmaların gergefinde...
Kumlara çizilen hayatlar gibi bir çöl rüzgarınca son verilmeyi bekliyorum belki de.

Susuyorum!..
Sükutun kutlu eli başımı okşuyor. İçimdeki çocuğun hoyratlığı ar duvarlarımı yıkmak üzere. Masumluğum belki de yine kendi içimdeki çocuk tarafından parçalanacak. Kulaklarıma bırakılan selamların sıcaklığı geçmek üzere. Bir selama dayanarak yaşamın tüm lezzetini ellerimle iteliyorum. Adını anmadığım zulümlere uğruyor yüreğim. Soluklarım sensizliğe mahkum ediliyorlar

Masumiyetimin çığlık çığlığa parçalanışına kadeh kaldırıyor, dişleri kandan kamaşan hoyratlar. Uzaktan sevmelerin masumiyeti bile kurtarmıyor beni. Bir şimşek kıvılcımında şavka gelmiş anlık yansılamalara tutunuyorum. Bir yaprak rüzgarda sürüklenmeye başlarsa ölgün şarkılar hüzzam çalmaya başlarlar. Uçurumların tüm mersinleri yapraklarını düşürürler.

Yüreğin ki kat kat sevgi, cilt cilt nezaket, yaprak yaprak güzellik, dize dize aydınlık, kelime kelime insanlık öğütler. Saçların ki gönlüme ırmak ırmak akarlar. Bakışların ki yüreğimi volkan volkan kaynatır...

Elimden tut ki yükseleyim, yükseldikçe kişiliğimde yükselsin. Hayatım hayalansın. Ar ve utanma perdesinden bestelensin soluklarım ve bakışlarım.
Bakışlarınla terbiye et ki beni bütün yakışıksız işlerden alıkalayım.

Sen gelmeden evvel sütün sütun çatlayan mermer gibiydi yüreğim. Safirlerim başımdaki yıldızlardan ayaklarımın altına dökülmüşlerdi. Işığa kapadığım yüreğimin en dar menfezlerinden bile ışık sızmaz olmuştu. Tüm bakışları gözkapaklarımda damıtıyordum. Kötü bellemiyordum hoyratça bakışları. Haya içinde yaşattığım yüreğimi bir hayal içinde uçurmaya çalışıyordum. Dönüş bileti alınmayan bir diyara doğru yol alırken, nalınlarım mesnetsiz suçların içine çekiliyordu. Ben yüreğimi karanlıkta büyütürken, bedenimi arsız yağmurlar büyütüyordu. Ben gizimi geceler borçlanırdım, gizlerim gecelerde kördüğüm olurlardı. Yorganların büyüklüğü hayallerimi örtmeye yetmezlerdi. Kafesinde sindirilmiş arslan gibiydi kalbim.


Sonra sen geldin
Hep seni işaret eden gazeller, kasideler bu kez senin hayalinden sıyrılıp hayanla hayalandılar. Dudaklarındaki tebessümleri yazdıkça baharlaştılar. Gözlerinde ki güzelliklerle adeta gülistana döndüler. Avuçlarındaki sıcaklıkla mevsimleri değişti. Yüreğimdeki donlar çözüldü. Kırıldı buzdan aynalarım ve billur sulara döndüler. Kalbimin anaforlarında daha serin yürüyüşlere çıktı yollarım. Dudaklarda alevlenerek dolaşan meraklar adına dönmeye başladılar. Seher'i müjdeleyenle, Seher'i ananlar aynı güzellikten bahsetmeye başladılar.

Çünkü sen gelmiştin


Bekir Kale Ahıskalı
Lebibeye Mektuplar 220
3 Mart 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder