Mehtap Akkoyun’un “Tanrı senden daha köle” isimli şiiri üzerine
“Müstebidler anlamıyor şairleri, o zaman ki anlar hemen ferman verir ölümüne” böyle diyordu Andrey Andreyeviç Voznesenski Komünist rejime muhalif ve Amerikan Beat kuşağı şiirleriyle.
Mehtap Akkoyun şiiri somutluktan ileri ve biteki alemi aşan yanıyla karşımızda. Bir söyleşimde “şair uçlarda gezinmeli” demiştim. Mehtap Akkoyun’u o uçlarda seyrediyoruz. Şair öylesine uçsuz bucaksız hayal gücüne sahip olmalı ki başkalarının hayalleriyle gezindiği noktalara o kalemiyle ayak basabilmelidir. Şiiri doyumsuz, şairi okunur yapacak olan. Kendisini tanıyalı fazla olmadı ama şiirlerini okumak kendisiyle alakalı bilgi edinmemi sağladı. Şiirlerini okuduğumda farklı yerlerde ama çoksa Mehtap Akkoyun benlikleriyle karşılaştım. Hepsi bakış, duruş ve söylev olarak şairi anlatıyorlardı. Bu noktadan hareketle “Tanrı senden daha köle” isimli şiirini irdelerken farklı bölümlerde, aynı benlikle takılınılan aynı tavrı farklı tonlarda yakaladım. Böylelikle şairin dünya görüşü, meseleler karşısında ki mukavemeti yeri geldiğinde teslimiyetçi ama çoğu zaman da iç alem merkezli isyanlarına şahit oldum.
Şiir “Tanrı senden daha köle” başlığı itibariyle alışkın olmadığımız bir ifade biçimi olsa da hemen ilk dizede ki tezat anlatım şekliyle biraz daha anlaşılır duruyor. Okuyucuya daha ilk dizde parçalarını tamamlaması gereken bir bulmaca hissi veriyor ki bu şairin yeteneğiyle alakalı bir durumdur. Burada leke kavramına değinmek lazım. Leke belleklerimizde siyah veya kirli gibi yer edinmiş olsa da onun, ekseriyete oranla az olan, zemine zıt bir azlık tanımlamasına girdiğini biliyoruz. Simsiyah bir sayfada küçük beyaz bir noktanın da leke tanımlamasına girmesi gibi.
“Tanrı senden daha köle” şiiri serbest vezin şiirler için bir numune-i imtisal.
Birbirinden bağımsız gibi duran ama temelde başlığından tutun ta son noktasına kadar bağlantılı dizelerden oluşuyor.
kar gibi bir leke duruyor avuçlarında zamanın
sen kölesin Spartaküs
tanrı senden daha köle
görmek ve örmek gerek çileyi
destûrsuz çölün dilinde
Şair ilk bölümde Spartaküs ile karşılıklı söyleşirken onu kendisi yapan ve bilinmesine sebep olan köleliği makamında tutup Tanrı için "senden daha köle" ifadesini seçiyor. Buradan Spartaküs ün yüceltiği mânâsı çıkartılabilirse de aşağıdaki dizeler bizim inanç ve bellek sistemimize yer edinen ve beyinlerimizdeki yansımazı çöl çileye eşdeğerdir tanımlamasıyla şairin o uçsuz bucaksız ufkunu bir nebze yakalayabiliyoruz. Spartaküs batılı efendilerine isyan etmişti. Önce askerdi, sonra haydut daha sonra köle ve bir başkaldırıyla yeniden birilerine hükmeden yanıyla kölelik kisvesi altında bir ulaşılmazlık yan sahibi. Şair Spartaküs'ün bu yanını irdeleyerek "Tanrı senden daha köle" diyerek nefsimizi kasdetmiş olabilir.
tanrınız inmedi henüz düzlüğe
duyulmaz sesleri nicedir kahır
bağrımda uslanmayan amansız yaradır
sen bu yarayı al beşiklere yatır
sonra bir türkü dök-hayata yağdır
yağsın toz duman hasret hevesiyle
sözlerine umut da olsa bir zerre
Şairin ikinci dizede işlediği duygular birinci dizedeki o başkaldırı ve bilgeliğin aksine başka bir mahvele yönelerek kendi iç sesleri, mırıltıları diyebileceğimiz hale bürünüyor. Şair birinci bölümdeki Spartaküs’ün içinde aramak istediği nefsi ilahlaştıran, onu öyle kabul eden düşünceyi yerle bir eden tavrından sonra tasavvufi bir gergeften geçirme işlemini kendi benliğine yapıyor gibi… Çekilen kahırların iç vaveylalardan ibaretliğini, “duyulmaz sesleri nicedir kahır” dizesiyle anlatırken, ona yol de göstermektedir. Bunu yaparken bir halk ozanı kadar, kanaat önderi tavır sezinledim.
armağandır kul'u terk ederken duâ gecede
boynumda yüz ve yıldan kalma bir yusufcuk
sen hiç görmedin yakut ışıklar büyütürken
ve sürerken tarihime bir parça hatıra-senden
sesinden nefesinden gül kokar ateş-ten
Üçüncü bölüm diyebileceğimiz bu bölümde kaleminin en olgun ve en terbiye edilmiş haline rastlıyoruz. Bu dizelerde şairin belagat gücü had safhada. Öyle ki bu dizelerin altına hangi usta şairin adınız yazarsanız yazın birçok eleştirmen en fazla şunu diyebilecektir “ben adı yazılı şairin bu dizelerin ilk defa okuyorum”. Burada anlatmak istediğim şairin kelimeleri terbiyesidir. Meral Akkoyun’u geleceğe taşıyacak olan da budur.
yemin verdim yüzünü sürmediğin secdeye
yaşlı sırlarımı ve gözlerimi alıp giderken
adım hep kana akar-kanla yazılır vakit derken
orta bir doğu ve doğum sancısı erken
tahtsız peygamberler gerilirken yakılırken
bir de ayet sancısı tutarken dillerin kasıklarını
tanrı-aşk-insan mı
dökülen döllerin sebebi
ve belki makus talihi
yener insan köleliğini
ölünce ve öldürünce âlemi
bitti a'raf'ın sabrı da taçsız kral gerilirken o ağaca
oysa sûreleri sürmüş biri dudaklarına-su veriyor kar'a
kum yergisi bir tepe öperken kanı engel oluyor adı
babasıymış ya terk etmiş zamansız çocuk ağıdı
burç üstüne rahmet dökecekmiş köle tanrınız-dedi
ölmedi ki Muhammed doğmadı-henüz çok çok yeni
şimdi girin cennete-cehenneme düşünüzde
kar da yağdırıyorum artık yağmursuz elinize
ilâh mı demiştiniz taparken ben'inize?
o benim işte...
Şiirin son bölümünü teşkil eden ve başlığıyla müsemma olabilecek son bölüm şairin tasavvufi bakış ve derinliğini ele veriyor. Yazımın başında zikrettiğim başlık itibariyle akaidimize ters gelen bir tarafı var gibi geliyor dediğim kısmın doyurucu finalini görüyoruz. Mansur’u ipe götüren düşüncenin en ham hali olurdu şiirin başlığını okuyup akaidimizde böyle demek küfre alamettir deyip şairi yargılamak. “ölünce ve öldürünce âlemi” ifadesi yine “ölmeden önce ölünüz” diye ifadesini bulan nefsi terbiye etmeye davet eden çağrının bir başka ifade biçimi.
Şairle aynı inanç ve düşünceyi paylaştığımız kanaatindeyim. Nefisleri (benlik) ilahlaştıran, maneviyattan yoksun ve kendi tapınaklarını kendi içlerinde var eden çağımız insanı kendi ilahına bile ihanet ederek maneviyatsız bir nesli adeta temelsiz bir bina gibi var etmeye çalışıyorlar. İşte bu noktada cahiliye devrinin “undan ilah yapar, acıkınca kırar yutar” mantığının çağımıza uyarlanmış halidir bu.
Bu şiiri irdelerken şairin deruni haline de temas etmeye çalıştım. Şiirin edebi yönünde bir eksiklik olmamakla birlikte bundan daha iyisi yazılacaksa bunu zaman içerisinde yine şairin kendisi yapacaktır diyorum. Şiirde hiç mi hata yok denilebilir. Benim ilk etapta gözüme çarpan şey “Spartaküs, Muhammed, Araf gibi isimlerin büyük harflerle başlamamış olmasıydı.
Mehtap Akkoyun gibi bir şairin önce şiirlerini okumak, sonra bu şiirleri irdeleyerek eleştiri/yorum serisine katmaktan haz ettim. Okudum…Okuyacağım dilim döndükçe de genç nesile işaret edeceğim.
Bekir K. Ahıskalı
Mayıs 3, 2009
Şiir Tahlilleri- 45 Mehtap Akkoyun’un “Tanrı senden daha köle” isimli şiiri üzerine
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder