Ferah Çetin in Namludan Fırlayan Kurşun Sesleri isimli şiiri üzerine
Her şair şiirlerinde yolculuklar yapar. Zaman zaman kendisini çocukluğundan alarak yaşadığı zamana taşır. Bazen de yaşadığı zaman dilimini umursamadan
Başka bir boyutta seyahate çıkar. Yaşadıklarını hayalleriyle sıvar ki acıları okunmasın. Aşılmaz dağları aşar, çöllerde susur bırakır kendini. Aslında şiir şairin kendini çarmıha germesidir. Böyle bir düzlemde vücut bulur şiirlerimiz.
Biz eleştirmenlerin dikkat etmesi gereken birkaç önemli husus vardır. Bunların başında şairi az veya çok tanımak gelir. Bir şiiri eleştiren veya tahlil eden kişi şairin hayata bakışını, dünya görüşünü, hayatı okuyuşunu bilmiyorsa şiirinde anlatmak istediği şeyi tam anlayamayacaktır.
Ferah Çetin i Türkiye Şairler Birliği Kayseri Toplantısında tanıdım. Öyle düşünüyorum ki yaşamak için şart olan yemek, içmek gibi zorunlulukları olmasa ömrünün tamamını sanatla geçirecek kadar sanat ve müzik aşığı. Zaman zaman dinlediğimizi okunduklarında dudak ve mırıltı kattığımız bazı müzik eserlerinin güfte ve bestesinin kendisine ait olduğunu öğrendiğimde ziyadesiyle mutlu olmuştum. İşte böylesine donanımlı bir şairin şiirini tahlil etmeme sebep olan çok sevdiğim yine şiir ve güzellikler aşığı başka bir arkadaşımın bu şiiri okuyup heyecanla beni arayarak bana telefonda okumasıdır. Önce bu şiiri kaleme alan Ferah Çetin e sonra beni bu şiirin varlığından haberdar eden arkadaşıma müteşekkirim.
Namludan Fırlayan Kurşun Sesleri
Ve gidişat gün gibi benliğimde
Hala pudra kokusu ellerimde
Bir güvercin ki beyaz, penceremde
Avuçlarımda sen kokulu toprak
Ana rahminden gece düşüyorum
Gün doğuyor üstüme, üşüyorum
Kımıldamıyor tek yaprak nerdeler ?
Namludan zıplayan kurşun sesleri
Do/ re/ mi/ fa/ sol/ la/ si/ ler derbeder.
Müziğin perde arkasını veya tabanını bilmeyenler için bu Do/ re/ mi/ fa/ sol/ la/ si/ gibi ifadeler manasız geliyor olabilir ama dinlediğimiz her seste bunların var olduğunu bilmemiz gerekir. Sadece müzikte değil çobanın ıslığında da bu vardır çocuğun avazında da. Bir doğum evresinin anlatıldığı ilk dizede dikkatimizi çeken birkaç ifade var. Bunlar pudra kokusu, beyaz güvercin gibi ifadelerde yerini bulan sevinç. Bu ifadeler daha çok berraklığı yaşamla barışıklığı anımsatıyor. Hatta ana rahminden gece düşüyorum mısrasında saklı kalan gece doğum ve çığlıkların varlığını unutturan bir beyazlık. Bu da doğumun kendisi. Sonrasında gelen sessizlik. Şairi burada tepkisizliği bir şaşkınlık olarak mı anlatmak istiyor yoksa bir suskunluk mu bilemiyorum ama kurşun seslerini notalarla ifade etmek kadar kurşunların notaları derbeder edişini ifade etmek orijinal bir anlatım olmuş
Rüzgar eser, rüzgar savurur diner.
Soğuk yakar ten acıtır, kavurur
Ve kaplumbağalar düş olur siner.
Oy vuslatı firari bağlarım,oy
Ey hasrete sanık dağlarım ağla
İhanete tanık ormanlarım oy
Uyku tünelinde kaybolanım ağla
Acılar ki kirpiğimde dans eder.
Namludan zıplayan kurşun sesleri
Do/ re/ mi/ fa/ sol/ la/ si/ ler derbeder.
Şiirin ikinci bölümü çekmeye hevesli olduğumuz ama varlığından sitemkar olduğumuz ifadelerle bezeli. Şiirin sadece bu ikinci bölümü için onlarca sayfa yazılabilir. Rüzgarı anlatırken önce fırtına, esinti sonra dinginlik. Sonra zıddıyla anlatım soğuk yakar, ten acıtır, kavurur şekliyle kendini bulan zirve ifadeler. Şiiri okuyan insanda duygusal bir kabarmaya yol açan ani ters duygu akıntıları. Şiirin ilk bölümüyle peş peşe eklediğimizde farklı anlamlar çıkıyorsa da bağımsız olarak baktığımızda vuslatı firari bağlarım, hasrete sanık dağlarım, İhanete tanık ormanlarım ifadeleri şairin ne denli derin duygular yaşadığını ve bunları ifade etmekteki ustalığını görüyoruz. Uyku tünelinde kaybolana sesleniş kirpiğimde dans eden acıları gör ve ağla diye
Çift kanatlı, pudra kokan melekler
Bir çift turna kanadındadır barış
Oy yokuşa baş koymaktır bu yarış
Kıyıları öpen oynak yakamozlar
Bahar mı geldi? nerde kelebekler?
Karanlık günlere tutsak heceler
Ey baharları kışa gebe geceler.
Namludan zıplayan kurşun sesleri
Do/ re/ mi/ fa/ sol/ la/ si/ ler derbeder.
Şiirin üçüncü bölümünde birinci bölüme dönüş ve onun tamamlayan ifadelere rastlıyoruz. Pudra kokan melekler ve birinci bölümde ifadesini bulan penceredeki beyaz güvercinin misyonunu yüklenmiş turnalara rastlıyoruz. Yine ana rahminden gece düşüyorum ifadesini paralel olarak burada yakamozları görüyoruz. Yine sorgu cümleleri birinci bölümde yer alan kımıldamıyor tek yaprak nerdeler ifadesine paralel olarak Bahar mı geldi? Nerde kelebekler. Açıkça beyan etmeliyim ki bu şiir öyle oturulup bir solukta veya bir günde yazılacak şiir değil. Ya da böyle bir şiiri bir anda kaleme alacak şairin hayatının her alanı acı yaşamak kadar her soluğu sorguyla geçmiş olmalıdır. Yine edebi anlatımlarda sıkça rastladığımız baharı kışa gebe veya gündüzü geceye gebe gibi ifadelerle zıt bir anlatım ve çağrışım uyandıran cümleler.
Niye gittin de dönersin ey yolcu
Şu gri bulutun işi ne başta
Ey gökleri kara bulutlarla donduran
Ya şu yerde yatan bebe potini
Yürekleri matemle dolduran
O ki toprak kokulu şehittiler.
Şiirin dördüncü bölümü sonucu iyi bağlayan çelikten ifadelerden oluşuyor. Madem bir dönüş vardı gidişin nedendi diye başlayan derin ve bir o kadarda seçkin ifadeyi anlamak için okuyucunun başını ellerinin arasına alıp düşünmesi gerekir. Hepimizin hayatında var olan ve bir gün gitmemiz gerek bu dünyaya gelişimizi sorgulayabileceğimiz bir ifade. İnsanı insan yapan niteliklerden uzaklaşıp bazen canavarlaştıran hallerimiz. Gökyüzümüzü de zindan eden yine insanlığımız. Bebek potini ifadesini açacak olursak aklıma ilk gelen şey katlettiğimiz bebeğimizin babası da şehitti belki de. Dahası insanoğlunun mayasında varolan pişmemişlik ve hamlık. İşin acı tarafı yine insanlığın iki yüzlülüklerinden birisi olan bir cepheden gazi olarak dönenler var olduğu ve madalyalarla ödüllendirildiği müddetçe diğer cephede şehitler, yetimler ve acılar hep olacaktır.
Oy vuslatı firari bağlarım,oy
Ey hasrete sanık dağlarım ağla
İhanete tanık ormanlarım oy
Uyku tünelinde kaybolanım ağla
Acılar ki kirpiğimde dans eder.
Namludan zıplayan kurşun sesleri
Do/ re/ mi/ fa/ sol/ la/ si/ ler derbeder
Şiirin son bölümünün büyük bir çoğunluğu nakarattan oluşuyor ama son iki dizesi var ki şiirin tamamını içine sığdırmış Ferah Çetin.
Ki A/b/c/ yi öğreten dil ne der?
Ya öğrenen diller şimdi nerdeler?
Sevgili Ferah Çetin bu kadar güzel bir şiiri kaleme almamış olsaydı ben böyle bir şiiri tahlil etme ve irdeleme hazzını yaşayamayacaktım. Sağlam bir kalem ve iradeli bir şairden böyle bir şiiri okumakta güzel tahlil etmekte
Saygılar sunuyorum
Bekir Kale Ahıskalı
Mart 2009
Şiir Tahlilleri-43