26 Kasım 2010

Sessiz Gemi

Sessiz Gemi

Son mektubumda bahsettiğim gibi içimdeki ses o gün güzel şeyler söylemedi. Aradan on bir gün geçmesine rağmen normale dönemedik. Ayın on üçünde kız kardeşim Emine son kez gördü. Görüşmeyi çok kısa tuttular ve ekran verdikleri görüntüden anladığım kadarıyla da kısa tutmalarının sebebi pederimin hayatını yitirmiş olmasıydı. On üç Temmuz'da vefat etmiş oldu.

Mesele Yahya Kemal'in dediği bi mi acaba

Bir çok gidenin herbiri memnun ki yerinden
Bir çok seneler geçti dönen yok seferinden

yoksa ruhlarımız ruhlar aleminden dünyaya gelirken bir sefere çıktığımızı biliyorlardı ve onlarda;

Bir çok gidenin hiçbiri memnun değil ki yerinden
Bir çok seneler geçti dönmeyen yok seferinden
diyemi konuşuyorlardır.


Beklenen olmuştu. Tüm dost akrabaları haberdar ettik. Hayatın bana öğrettiği şeyler bana yetecek gibi duruyorlarken biraz daha öğrendiklerim oldu. Bana zor gelen bir şey daha vardı ki diyabet hastası olan babam soğuk havaya hiç dayanamazdı. Herkes için normal gelen sıcaklık onun için dondurucu denilecek kadar olabiliyordu. O gece babamın naaşını morga koyarken aklıma gelen ilk şey babamın burada çok üşüyeceğiydi. Eve geldiğimizde de aynı duygu içerisinde ağladım.

Ertesi sabah erkenden kalkıp hastanenin morguna gittik. Bu telaşlar benim için yeniydi. Kardeşlerim ve tüm ailemiz oradaydık. İnançlarımız gereği olan vefat edeni yıkama işini iki görevli ile birlikte bende yaptım. Yıkamadan önce açık kalan tek gözünü ellerimle kapadım. Yıkama işleminden sonra, yaşadıkları mahallenin camisine getirdik. Mahşeri bir kalabalık vardı. Pederimin naaşını mezara üç kardeş indirdik. En tahtaları yerleştirme işini ise kardeşim Salih yaptı. Bunda en büyük pay pederimin yaşadığı hayat şekli olmakla beraber kardeşlerimle beraber bizim çevremiz ve validemin hiç bir hayır işinden geri kalmamasıydı. Geniş bir çevre oluşturmuştuk. İlk üç günü fazla olmak üzere her gece kalabalıkları ağırladık. Adetler neyi gerektiriyorsa onu yaptık.

Temmuz ayı bitmek üzere... Geçen zaman zarfında daha da öğrendiklerim oldu. Yanımızda olduklarını hissettirmeye çalışan dostlarımız oldu. Şimdi oturduğumuz evi babam birinci kata çıkamadığından almıştık. Ama bir gün bile görmek nasip olmadı. Zaten o hastanede yatarken taşınma işlemi gerçekleştirilmişti.

İnsanlar böyle günlerde Yaratıcı'ya daha yakın oluyorlar. Bizim ailede okumasını bilmeyen yoktur. Hepimiz okumasını biliriz ve üzerimize düşeni yaparız. Zaten öyle durumlarda rütbelerin söküldüğüne her insanın aynı makam ve mevkide olduğuna inanırız. Mezardan bakınca körfez ayaklarımızın altında gibi gözüküyor. Validem rüyasında gömüleceği mezarı gördüğünü anlatmıştı. Pederimin yattığı yerin yanında valideme de yer aldık. Annemi bir gün okumaya götürdüğümde baktı ve "rüyamda gördüğüm benimde gömüleceğim yer burası" dedi. Başka topraklarda doğup başka şehirlerde gömülmek bu işte. Burada yatan onlarca akrabamız var.

Sevgili Lebibe

Başımın darda, gönlümün yasta olması sebebiyle sana da zaman ayıramadım. En azından mektup yazabilirdim ama buna vaktim olmadı. Telaş ve endişeleriminde yeri var. İnsan böyle durumda bir boşluğa düştüğünü sanıyor. Metanet ve inannışına görede bu süre uzalıp kısalabiliyor. Bizim bilmediğimiz bir hayrı da olabilir. Babamın ölüm ve onların ifadesiyle nüfustan düşme kağıdını almak için dün gittim. Kayıttan düşmüşlerdi.
Bakalım gelecek günler bize neler getirecek. Yanında olmadıktan sonra uzağa gidenle ukbaya gidenin pek farkı olmuyor. Bu farkı belli etmek için ilk fırsatta sana ulaşmayı deneyeceğim. Bana biraz zaman ver. 24.07.10

Bekir Kale Ahıskalı
Lebibeye Mektuplar 126
Sessiz Gemi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder