27 Şubat 2011

Yüreği Yellerden Kanayan Şair Elif Bengü şiiri üzerine





Yüreği Yellerden Kanayan Şair Elif Bengü şiiri üzerine

Esen yelden yara alacak kadar narin bir sine.Kırık pencerelerde kirli bir tülle bile rüzgarın oynamasını gözünden kaçırmayacak kadarda rikkat sahibi.

Beslendiği kaynak hayatın kendisi olmasına rağmen kendi yüreğindeki şekile bürünüyor şiir. Burada kadehin yapısına uyan sıvıdan değil. Sıvının şekillendirdiği kadehten bahsediyorum şimdi. İlk bakışta mümkün değil gibi görünen bu duruma okudukça inanmaya başladım. Sezileriyle geleceği yaşanan zamana taşıyan bir şair.

Bir çocuksu yönü var şiirlerinin saf, temiz kirlenmemiş haliyle. San ki o idealist ve sanatkar ruhunu belli etmeden okuyucuya şiir yoluyla aktarma çabasında.

Sıralamasında sanki gözlemlemek, tekrardan kaçınmak, farklı anlamları yakalamakta ustalığını görüyoruz. Yalnızlığını şiirlerine saklamakta ki becerisi takdire şâyândır.

''Akdeniz Çocukları''nı okuduğumuzda şairin beklediği çocuğu yakalıyoruz. Karşılamak istediği çocuğun vasıflarını ele almakla kalmaz aynı zaman da bir kompozisyon halinde hangi enstrümanlarla karşılayacağını da işler ki tam bir kültür armonisidir. Şiirinde ki cami ifadesiyle inanç, güvencin ifadesiyle
saflık ve özgürlük, ıslanışlara umursamaz tavrı ise hayata sen kendi kuralını koy ben kendi halimde yaşayacağım der gibidir.

Dili zorlamadan, yozlaştırmadan, incitmeden kullanışı, işleyişi sözcükleri dahi itina ile seçiyor olması
neyi?
neden ?
nasıl?
yapmak istediğinin ipuçları adeta.

''Salt anlamı buldum.
Madde yok oldu.
Anlamsızlaştım.'' derken herşeyi maddeye bağlamak istemesi ise şairin hayata zaman,zaman madde gözüyle baktığını ortaya çıkarsa da bir çok şiirinde bu bakış açısını değiştirir dizelerini görüyoruz. Şairlerin yazdığı şiirlere yaşam ötesi bir dünyanın ürünü gibi bakılsa da gerçekte her şiir de, şairin hayatına dair izler saklanmaktadır. Bir bütün olarak algılanır ve okunursa şu görülecektir, Şair kendisini farklı kazmalarla, farklı zeminlere, farklı zamanlarda gömüvermiştir.

Elif Bengü şiirinde en çok takıldığım ise budur. Bir şair başkasını gömüyormuşçasına belli etmeden kendini şiir denilen hasbahçeye gömmeyi nasıl başarmıştır.

''Babamın Elleri'' adlı şiirinde

Nasıl da mahzun durur bahçede
Masa, sandalyeler ve yerde yaprak,
Sonbaharın ilk yağmuruyla
Henüz ıslanmıştır toprak.
Özler mi için için
Bir akşam üstü
Gizlice gezmelerimi üstünde
Yalın ayak?

hep şunu aramışımdır. Şair babasının yıllara tanıklık eden ellerinde geçmişe ayna tutmak istemiştir diye. Ancak şiirin sonunda sanırım okuyucuda aynı kanıya varacaktır ki aslında şair babasına kendisini çocukluk zamanlarında olduğu gibi sevdirmek istemektedir.


Hüzünlenir bir kenarda söğüt
Sanki bir türküde ağlar
Salkım saçak.
Kim bilir kaç yıl önce
Evladını okşarcasına
Fidanını diken babamın
Sımsıcak ellerini
Gövdesinde hatırlayarak.

Leyla Işık şiirinde olduğu gibi Elif Bengü şiirinde de aynı şeyi söylemek mümkündür, Şair olması gereken noktadan on yıl kadar geride seyahat etmektedir. Şiirlerin de belki bilerek belki de bilmeyerek içinde ki çocuğun haykıraşları olarak önce bildik ne toplumumuzda fıkra, hikaye, komedi tarzı anlatılan ve dilimize yer etmiş deyimlerin ardından çok farklı, çarpıcı ifadeler kullanmak Şairin en belirgin özelliği olsa gerek.


''Aynı Oyun'' isimli şiirinde bildiğimiz ve Nasreddin Hocamızdan bize kalan ay kuyuya düştü mizahından sonra gelen ifade sanırım hiç bir okuyucunun beklemediği bir ifadedir ki

''Ay düşüyor kuyuya
Sularda yankılanıyor beyaz... ''

şeklinde işlenmiş ve şiir iyi bir başlangıç vermiştir. Aynı şiirin bir de netice kısmı var ki hayallere zarar

''Aynı oyunu oynamaktan bıkmayan yalnızlığım
Ay ışığına
Eğlence



Şair ''Çiçekler Sessiz Büyür'' şiirinde san ki hayatımızdan gidenleri farkediyoruz ama yanıbaşımızda gelişen, serpilen güzelliklerden haberdar değiliz dercesine
''Kuşlar kaçar başka kentlere
Çiçekler sessiz büyür.''
ifadesini kullanır.
Zaman zaman yaşadığı çevreyi bire bir ele alsa da genelde özel isimlere yer vermekten kaçınır. Şiirinin bir genel algılama olmasından yana kullanır kalemini ki şiirlerini okuduğumuzda kendimizden bir parça bulmakla birlikte bu şiir bana diyemeyecek kadar da genellemeler buluruz o şiirin içerisinde.
Bir hayvanın bir yöntemini alarak sevgiliye adapte etmesi ise apayrı bir beceri. Öylesine işlemiştir ki sevgili şiirin nihayetinde bir kedi ile özdeşleştirir.

''Sen bildiğin birkaç sözcüğün işlek caddesinde
..../....

Bir kedi maharetiyle geçer günler hiçbir iz bırakmadan
Sen günlere benzersin. ''
Şüphesiz Şair'i bir kaç şiiriyle gözler önüne seremeyiz.Ama şiirinde ki çıkışlarını ve yıkılışlarını yakalayarak hayatında ki uçları tespit ederek bir çerçeveye oturtma gayretindeyiz. Hep mutluluğa yazamaz bir Şair. Onunda hayatında duygusal manada deniz seviyesinden daha aşağı olduğu durumlar olacaktır. Elif Bengü'de bunu araştırırken en ümitsiz hallerden mutlu olma gayretinde olan bir şairin sözcüklerle oynayışına rastladım. On' a yakın şiirinde bu olmakla birlikte ben ''Kral'' şiirini serlevha etmek istiyorum.

''Ah,
Yıkıldı tahtlarım,
Kalelerim...
Bir çölde yine
Kendime kral oldum! ''

Şairlerin bir şeyleri yazarak daha anlaşılmaz hale getirmelerini tasvip etmemekle birlikle '' Mümkün Değil'' şiirinden zevk aldığımı söylemeliyim. Evet şiirde bu bir ifade şeklidir ve şair bunu kullanmıştır ama her okuyucu için anlaşılır bir kavram olmaktan öte bir mantık sorusunu andırmaktadır.

''Ya uydurdum diyorum
Yalan söyledim kendime
Ya da başkasınındı bu cisim
Karıştı bir yerlerde.
Mümkün değil ki böyle
İçim dışıma tersken
Ya da
Dışımdaki içime!''

Bütün bu incelemeler neticesinde şu kanaate varıyoruz ki Şair bulunduğu sıcak ortamı terk etmeli ve okuyucuyla buluşmak için ilk kitabını yayınlamalıdır. Muhtemelen önümüzdeki bir kaç yıl içinde bunu yapacağını düşünerek, yapmaması halinde tarihin tozlu yapraklarının arasında bir başka Bekir Kale Ahıskalı tarafından keşfedilmeyi beklemek zorunda kalacaktır.''



Bekir Kale Ahıskalı
Şiir Tahlilleri-37 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder