Nazım Hikmet e dair

Nazım Hikmet e dair bilinmeyen 40 başlık-1

Törelere isyan eden “…hatta düğün, cenaze de korkunç ve anlamsız şeylerdir” diyen bir adamdı Nazım Hikmet… O Nazım Hikmet karşıtlarının küçümsediği gibi hor görülecek bir adam olmamakla birlikte, hayranlarının yaptığı gibi İlahlaştırılacak bir adamda değildi. Bekir K Ahıskalı

Giriş

Nazım Hikmet’i efsaneleştiren hatta büyük çoğunluğu yanlış olan bir şaire olan hayranlıktan dolayı onun gerçek kişiliğini ve ustalığını görmemize engel olan, dolayısıyla Nazım’ı Nazım Hikmet yapan aile, çevre, eğitim ve toplumu sağlıklı incelememizi engelleyen bazı safsataları ortadan kaldırmak için Nazım’ın dünyasına yolculuk yapalım istedim. Bu sebeple Nazım Hikmet’in köklerinden başlayarak bütün yaşamında pek bilinmeyenleri ve ölümünden sonra günümüz Nazım hayranlarının onu şairliğiyle değil,insanlığıyla değil ona ait olmayan yakıştırmalarla nasıl bir konuma getirdiklerini göz önüne sermeye çalışacağım.

1- Anne tarafından Nazım Hikmet’in kökleri

Anne tarafından büyük dedelerinden biri Ferit Mustafa Celalaettin Paşa (Gagavuz kökenli Polonyalı Kont Konstantin Borjenski) tanınmış Türkoloji bilginidir. Aynı zamanda ilk Türk Dil Grameri’nin yazarıdır. Askeri mühendis ve topoğraftır. Polonya halkının özgürlüğü için savaşmış İstanbul’a kaşmış din ve uyruk değiştirmiş 1871 Karadağ savaşlarında şehit olmuştur. Türkiye’de Ömer Paşa’nın kızıyla evlenmiş bu evlilikten Türk dilcisi Enver Paşa olmuştur. Enver Paşa Erenköy de bir lise açmış ve pek çok Türk dili uzmanı yetiştirmiştir. Enver Paşa ile Ressam Sera hanımın evliliklerinden Celile hanım yani Nazım’ın annesi dünyaya gelmiştir.

2- Baba tarafından Nazım Hikmet’in kökleri

Baba tarafından büyük dedesi Mehmet Ali Paşa Fransız kökenlidir (Protestanlığı kabul etmiş Magdebourglı Karl de Trois) Mehmet Ali Paşa 12 yaşında bir lise öğrenciyken bir öğretim gemisiyle İstanbul’a gelmiş komutanlıkla kavga sonucu denize atlamış Türk denizsileri tarafından kurtarılmış ve sonra Türk Askeri Deniz Okulu’na girmiş din ve uyruk değiştirmiş Mehmet Ali adını almıştır. Kısa sürede paşalığa kadar yükselmiş 1876 yılında padişah delegesi olarak Berlin Kongresi’ne katılmış Sırplar ve Karadağlıların özgürlüğünü savunduğu için şovenist bir kalabalık tarafından 44 yaşında öldürülmüştür.Mehmet Ali Paşanın kızı Leyla hanım Nazım hikmetin babaannesidir.

3- Nazım Hikmet’in ailesindeki ünlüler

Nazım Hikmet’in ailesinden dört paşa daha vardır. Anne tarafından Çeçen Hafız Paşa, İsmail Paşa ve onun oğlu (Yani eski meclis başkanlarımızdan Ali Fuat Cebesoy ve Hüseyin Hüsnü Paşa. Nazım Hikmetin teyzesinin oğlu Mehmet Ali Aybar Türkiye İşçi Partisi başkanıydı. Yine kuzenlerinden biri Oktay Rıfat Horozcu dur tanınmış bir Türk şairidir.

4- Nazım Hikmet’in babası Hikmet Nazım Bey

Babası Hikmet Nazım Bey Galatasaray Lisesini bitirdikten sonra Selanik Valiliği dış ilişkiler şubesinde çalıştı. 1914 te basın genel yönetmeni, 1918 de Hamburg konsolosu ve aynı yıl emekli oldu. Bundan sonra çeşitli gazetelerde (Örneğin Yeni Şafak) çalıştı. Birinci Dünya Savaşı bitiminde yönetmeni olduğu operet topluluğu Avusturya ve Fransa’ya turnelere çıktı. Yaşamının son yıllarında özel bir sinema yönetmeniydi.

5- Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım

Annesi Celile Hanım Fransa da resim eğitimi görmüş Fransız edebiyatını öğrenmiş Fransız aydınlanmacılığının ateşli bir savunucusu olmuştur. Hatta bu ateşli savunuculuk evliliklerinin bitmesine sebep olmuştur diyebiliriz. Nazım Hikmetin annesiyle babası ayrılmış babası ikinci kez evlenmiştir. Nazım Hikmet ve kız kardeşi Samiye’nin eğitim ve bakımını dedeleri Nazım Paşa üstlenmiştir. Nazım’ı Nazım Hikmet yapacak temeller burada atılmıştır.

6- Nazım Hikmet’in aşık olduğu il kadın

Nazım Hikmet’in üzerinde annesinin etkisi büyüktür. İlk aşık olduğu kadın annesidir. Nazım Hikmet Freud’u okumuş ve bazı konularda ayrı düşünüyor olmasına karşın Freud’un anne ile çocuk arasındaki bağı açıklayış düşüncelerine katılmaktadır.
Nazım Hikmet’in annesi safkan Türk değildir ama İstanbul’un tüm törelerine uyar.
Bu törelere uyma işi Nazım Hikmet’in pek hoşlanmadığı bir durumdur.

7- Nazım Hikmet ve töreler

“İşte, iki gözüm bütün törelerden tümünden nefret ederim ben. İnsanları tutsak ederler çünkü. Bense her türlü tutsaklığa karşıyım. Törelere karşı dövüşmek için devrimci oldum. Töreler ahlakımızın üzerinden egemen olurlar. Küçük burjuvaların elinde bir silahtır onlar; bense küçük burjuvalardan nefret ederim. Hatta düğün, cenaze de korkunç ve anlamsız şeylerdir.”(1)

8- Nazım Hikmet’in üzerinde yetişmesinde etkili olan isimler

Geleceğin şairine herkes yetişmesini istediği gibi katkıda bulunuyordu. Annesi Fransız yapıtlarını okuyordu. Marat’yı, dedesi Celaladdin Rumi okuyucusu olması için Farsça öğrenmesi için derviş öğretmen tutmuştur. Ama onun her şeyden çok Anadolu masalları dikkatini çekmektedir. O konakta çalışan hizmetkarların masallarıyla ve türküleriyle ilgilenmektedir. Böylece halk edebiyatıyla tanışır. Töreden ve haklı besleyen şeylerden nefret ederek. Divan şiirini hiç sevmemiştir.

9- Nazım Hikmet’in dedesi Mehmet Nazım Bey

Dedesi Mehmet Nazım divan şiirler yazardı. Nazım Hikmet yüzde yetmiş beşi Arapça ve Farsça kelimelerden oluşan şiirlerini sevmezdi. O sebeple dedemin şiirleri kötüydü der. Edebiyata meraklı bir dede makaleler ve edebiyat üzerine yedi kitap yayınlamıştır. Dede Mehmet Nazım zamanın birçok şair ve yazarlarıyla tanışıktır. Celaladdin Rumi hayranı olmakla birlikte Şinasi, Namık Kemal’e saygı duyar. Tevfik Fikret’e yazdığı vatansever şiirlerden dolayı hayranlık besler. Edebiyatta batılılaşmayı savunur. Sofizm ve Avrupalılığı birlikte yaşardı. Aynı evde hem Mevlevi hem Fikret ve Mehmet Emin Yurdakul’un şiirleri okunurdu. Mehmet Nazım bey eski ve yeni tartışmalarında yenileri savunurdu. Didaktik, doğmatik, dini şiirlerin yüzde yetmiş beşi Arapça ve Farsça idi ve bu iki dilin gramer kaidelerine uygun yazılıyordu. Annesi Lamartin’e bayılır. Fransız dilinin tüm kaidelerini bilir ama Osmanlıca’yı bilemezdi.

10- Nazım Hikmet’in İlk şiiri “Yangın”

Nazım Hikmet böyle bir ortamda büyümüştür. Anne Fransız dilini bilir ve konuşur. Dedesi Arapça ve Farsça bilir konuşur şiirler makaleler yazardır. O hizmetkarlardan Anadolu masal ve türkülerini dinlemeyi severdi.

Nazım Hikmet ilk şiirini 1915’te 13 yaşında yazmıştır. Nazım Hikmet in ilk şiiri sadece ses taklitlerinden oluşmaktadır. Aruz değildir hece de değildir. Serbest şiiri hiç bilmemektedir. Bana göre ilk şiir sadece bir Osmanlıca taklididir.

“Yangın”

“Yanıyor yanıyor
Müthiş tarakkalar
Çekiyor ağuşuna bu avdi beşer
Haneler, fakirler, yetimler…”

Nazım Hikmet in bu “tarakka” kelimesini o an nereden taşıdığı tartışma konusudur. Şemseddin Sami eserinde bu kelimeden bahsetmez. Vaha Nureddin ise “Bu Dünyadan Nazım Geçti” dalı kitabında Redhouse’da “tarakka” ya baktığını ve İngilizce “trakka” kelimesinden geldiğini iddia eder ama yanılmaktadır. Türk Edebiyatı araştırmacısı Kerim Sadi’nin “Nazım Hikmet’in İlk Şiirleri” adlı eserinde bahsettiği gibi “tarakka” “ter’ak” “çatırtı” “gümbürtü” manasında kullandığını düşünüyorum. Bu şiirin diğer mısralarına ulaşmak için gayret sarf etmeme rağmen ulaşamadım. Sonra Nazım Hikmet’inde diğer mısraları hatırlamadığı kaydına rastlayınca aramaktan vazgeçtim.



Yarın; Nazım Hikmet’in hatırlamıyorum dediği ikinci şiiri ve Mehmet Emin Yurdakul ve Yahya Kemal’in öğrencisi oluşu



Bekir K Ahıskalı
1 Aralık 2008
Törelere İsyan Eden Adam Nazım-1

*/*

Nazım Hikmet e dair bilinmeyen 40 başlık-2

Törelere isyan eden… “Kardeş beni harika çocuk yapmak istiyorsun benim altı yaşında yazdığım şiirim yok, on üç yaşında yazdım” diyen adamdı Nazım…


11-Nazım Hikmetin ikinci şiiri hangisidir

Nazım Hikmet’in ikinci şiirini Çanakkale’de şehit olan dayısı için veya o halet-i ruhiye içinde yazdığını biliyoruz. Şiirini kendiside hatırlamamaktadır ama “dehşetli yurtseverdim” dediğini biliyoruz. İkinci şiirini okulda Mehmet Emin Yurdakul’dan öğrendiklerimle yazdım dediği de malumumuz olan bir durumdur.

12-Nazım Hikmet ile Yahya Kemal arasındaki ilk ciddi şiir konuşması

Üçüncü şiirini 16 yaşında yazmıştır. Türk şiirine o devir için şiir dili ve anlayışı getiren Yahya Kemal’in şiirleri annesi tarafından okunmaktadır. Celile hanımın güzelliği Yahya Kemal i etkilemiştir. Hatta Nazım Hikmet Yahya Kemal’in annesine sevdalı olduğunu söylemektedir. Yahya Kemal Bahriye Mektebi’nde tarih öğretmenidir. Üçüncü şiirin konusunun ne olduğuna gelince Nazım Hikmet şiiri kız kardeşinin kedisine yazmıştır. Nazım Hikmet Yahya Kemal evlerine geldiğinde şiiri okur ve Yahya Kemal ısrarla kediyi görmek ister. Yahya Kemal şiirde anlatılan kedinin çok güzel olabileceğini düşündüğünden belki de şiirin güzelliğini kedinin görsel güzelliğine vermek istemektedir. Şiirde anlatılanla gördüğü kedi arasındaki benzememektedir “bu pis uyuz kediyi bu kadar övmesini biliyorsun, şair olacaksın” dediğinde ülkemizin gelecekteki en önemli ulusal şairini keşfettiğini bilmiyordu.

13-Nazım Hikmetin Yayınlanan ilk şiiri Serviliklerde

Basılan ilk şiir “Serviliklerde” basıldığında Nazım Hikmet 17 yaşındadır. Şiirin birçok yerini Yahya Kemal düzeltmiştir. Şiir Mezarlıklarda ağlayan hayatında sevmiş ölüler üstünedir. Yayınlanan ilk şiiri Mehmet Nazım imzasını taşımaktadır. Tarih 03 Ekim 1918 tarihini taşır ve Yeni Mecmua da yayınlanır.

Bana göre “serviliklerde” o dönemin Fransız kültürünün etkisinde olan Yahya Kemal, Baudeleaire, Lemartine, Mevlevilerin sofistik gizemciliğiyle beraber karamsar melankolik duygular taşır. 13 Kasım 1918 Nazım Hikmet Askeri okul öğrencisidir ve General Franchet d’Esperey’in komutasındaki İttifak ordusu İstanbul’a girer. Birlikler görünüşte Osmanlı Sultanı’na bağlıdırlar ama görevden almalar, toplu tutuklamalar ve işkenceler başlamıştır. Hamidiye Öğretim Gemisi’nde eğitim devam etmektedir. Yahya Kemal hem tarih hem de edebiyat derslerine girmektedir. Okulda Divan şiiri, Baki, Nefi, Fuzuli ve Yahya Kemal’in şiirleri okutulmaktadır.

14-Nazım Hikmetin ilk hayal kırıklığı ve tepkisel şiiri

Nazım Hikmet’in dedesi Mehmet Nazım’dan sonra temelleri iyice sağlamlaşmaktadır. Mehmet Emin Yurdakul ve Yahya Kemal gibi güçlü kalemlerin ve hocalarında tezgahında işlenerek geleceğe hazırlanmıştır. Bu dönemde İman- İlk Yıldız, Namus-Ayşe’nin Mercanları, Dört Sevgilim var, Gölgesi gibi şiirleri somut olaylar üzerine yazılan şiirlerdir. Şiirler Nazım Hikmet’ten daha yaşlı, siyah gözlü bir kadın olan Sabiha’ya adanmıştır. Bu aşk uzun sürmeyecek Sabiha’nın vali olan babasının tayini çıkacak sessiz sedasız çekip gideceklerdir. Nazım Hikmet şiirde pes etmeyecek “Herkes Gibi” isimli şiiriyle Sabiha’dan ve aşktan intikam alacaktır. Şiirin ilk hali aşağıdaki gibidir.

Herkes Gibisin
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.
Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.

Bu dönemde aşk şiirleri yazmaktadır. Bu döneme kadar aşk şiirleri Nazım Hikmetin vazgeçilmezlerindendir ki “Azize” de bunlardan biridir.

15-Nazım Hikmetin Askeri Okuldan Atılışı
1919 da Askeri okuldan atılacaktır. Atılış sebebi sağlık sorunları olarak gösterilse de asıl sebep gemide M. Kemal harekatının bilinmesi ve ona katılma istekleri olarak geçmektedir. Ufak bir isyan başlangıcı olarak kabul edebileceğimiz bu durum komutanlarından birinin ani gelmesiyle şaşkınlık sonucu çatal kaşığın olmayışına isyan gibi dillendirilecek, birkaç gün sonra karaya çatal kaşık almak için çıkılacaktır ama geri döndüklerinde okuldan atılacaklardır.
16-Nazım Hikmetin Mevlana şiiri
Nazım Hikmet’in üzerinde Mehmet Nazım etkisi sürmektedir. O dönemde gelgitler içinde olduğunu da biliyoruz. Sürekli düşünce hali vardır. Sebebine gelince modern dünyayla yaşadığı dünyayı bölme çabasındadır. Annesi Fransız Kültürü , Dedesi Mevlevi okuyucusu dolayısıyla Farsça ve Arapça öğrenmesi taraftarıdır hala.
Bu süreçte Celal Sahir 1920 yılında Mevlana şiirini yayınlar. Bana göre bu şiir 1917 veya 1918 yılında yazılmış olmalıdır diyorum.
Mevlana
Sararken alnımı yokluğun tacı
Silindi gönülden neşeyle acı
Kalbe muhabbette buldum ilacı
Ben de müridinim işte Mevlana

Edebe set çeken zulmeti deldim
Aşkı içten duydum, arşa yükseldim
Kalpten temizlendim, huzura geldim
Ben de müridinim işte Mevlana


Bu şiir de Mehmet Nazım imzasıyla yayınlanır. Dedesi Mehmet Nazım Beyi tanıyanlar bu şiirin kendisine ait olduğunu düşündüklerinden çıkıp kendisini ziyarete gelirler. Mehmet Nazım bu şiirin kendisine ait olmadığını söylerse de inanmazlar. Bilinen başka Mehmet Nazım yoktur. Oysa şiir vezn-i benan ile yazılmıştır (yani hece vezni) oysa dedesi Mehmet Nazım Bey şiirlerinde aruz veznini kullanmaktadır. 16 Mart 1920 de İstanbul resmen işgal edilecektir. İşgal sonucu değiştirmeyecek ve Nazım Hikmet şiirlerinde alegori (gizli anlam) kullanacaktır. Yayalar Köyü romanında da bunu görüyoruz. Nazım Hikmetin edebiyat çevresi git gide genişlemektedir. Bu halkaya basın yönetmeni Yusuf Ziya Ortaç ve Celal Sahir’de katılmıştır.

17- Nazım Hikmet ile alakalı efsaneleşen temelinde yalan olan söylentiler
Nazım Hikmet’in bu yaşına kadar olan hayatıyla alakalı anlatılan üç efsane…

a. Nazım Hikmet 6 yaşında mı şiir yazmıştır?

Ekber Babayev Nazım Hikmet’in eserlerini Rusça’ya çeviren kişidir. Nazım Hikmet ile arasındaki ilişki hem dava (Marksizm) adamlığı hem de bir küçük kardeşi gibidir. Nazım Hikmet’i üstadı olarak görür ve kabul eder. Nazım Hikmet’tin de ona karşı dostluk adına ileri düşünceleri vardır. Kitabında Nazım Hikmet’in ilk şiirini altı yaşında yazdığını iddia eden ilk kişidir ama bu iddiayı yine Nazım Hikmet çürütecektir. Nazım Hikmet aynen şöyle demektedir. “Kardeş beni harika çocuk yapmak istiyorsun benim altı yaşında yazdığım şiirim yok on üç yaşında yazdım”


b- Mevlana şiiriyle tasavvufi inanç gereği dedesi Nazım Hikmet’in elini öpmüş müdür?

Nazım Hikmetin Mevlevilikle sıkı alakası olduğunu bilenler belki de bu tarafını kapatmak için Mevlana şiiriyle tasavvufta dedesi Mehmet Nazım a el öptürdüğünü daha doğrusu Mehmet Nazım Bey’in Nazım Hikmeti Mevlevilikte daha ileri derecede gördüğünü, daha gönülden bağlı olduğunu bu şiiri yazarak ispat ettiğini ve Nazım Hikmet’in elini öptüğünü beyan ederler ki bunu aslı yoktur. Bu da lafta Nazım Hikmet’i üstün yeteneklerle donatma çabasından başka bir şey değildir.

c- Alegori şiirlerinden dolayı en azından bu noktaya kadar yazdıklarından dolayı İttifak güçleri tarafından takibe alınmış mıdır?

Hayır bu da söylentiden ibarettir. Eğer takibe alınacak olsaydı önce basın yönetmeni Yusuf Ziya Ortaç’ın, sonra Celal Sahir’in takibe alınması gerekirdi. Böyle bir takibat yapılmamıştır. Çünkü ittifak güçleri ne alegori şiirlerdeki ima ve göndermeleri ne de Nazım Hikmet’in o aşlardaki düşüncesinin boyutunun farkında değillerdi.


Yarın. Nazım Hikmet’ten dolayı babasının sorgulanması ve dövülmesi, Nazım Hikmet’in Mustafa Kemal hayranlığı, Nazım Hikmet’in üç genç şairle Anadolu Harekatına katılmak için sahte kimliklerle İstanbul’dan kaçışları ve Nazım Hikmet’in Marksist düşünceyle ilk teması


Bekir K Ahıskalı
02 Aralık 2008
Törelere İsyan Eden Adam Nazım-2



*/*

Nazım Hikmet e dair bilinmeyen 40 başlık-3

Nazım Hikmet’in düşünce tarzından dolayı babası zaman zaman sorgulanmış karakolda dövülmüştür. Nazım Hikmet bu sorgulanmalar esnasında babasının dayak yediğini sonrasında serbest bırakıldığı ama bunu bir kere bile kendisine ifade etmediğini söylemiştir. Çok iyi bildiğimiz bir şey varsa ileride Nazım Hikmet’in benimsediği ve dava haline getirdiği bu düşüncelerinden dolayı babası Nazım Hikmet’in yaptıklarını onaylamamaktadır.

Nazım Hikmet İstanbul’un işgalini hazmedememiş ve kışkırtıcı, halkı bilinçlendiren şiirler yazmaya başlamıştır ki yaşı henüz on dokuzdur. Bu bir başkaldırıdır. O dönemde Alemdar Gazetesi’nin başında Yusuf Ziya Ortaç bulunmaktadır ve Nazım Hikmet’in yazdığı her şiir yayınlanmaktadır. İşgalciler bu kışkırtıcı şiirlerin şairini tutuklamak istediklerinde iş işten geçmiştir. Çünkü Nazım Hikmet İstanbul Ağa Camii’ne düşman bayrağı çekildiğini görünce “Suçlunun Türk’ün kılıcı yada Allah’ın gazabıyla cezalandırılmasını’ ister. 1920’de yazdığı “Ağa Camii” şiirinde bunu görmekteyiz.

(Burada iki hatırlatmada bulunmak istiyorum. Birincisi Nazım Hikmet’in dünyaya geldiği ortama baktığımızda tam bir Osmanlı burjuvazisidir. Baba ve anne tarafında hemen herkes yüksek mertebelerde bulunmaktadırlar ve saltanata daha yakın insanlardan oluşmaktadır. Nazım Hikmet marksizmi duymadan önce de halkçı idi. Dedesi Mehmet Nazım’ın evi tam bir kütüphane ve çevresi elit bir kesimden oluşmasına rağmen ne okudukları ne de duydukları onu doyurmuyordu. Enteresan olan bir nokta daha vardır ki İstanbul’da yaşayan bir çok Osmanlı aydını Anadolu’yu çok iyi bilmeden beklide Anadolu’ya hiç gitmeden Anadolu insanını anlatan yazı ve makaleler kaleme almaktadırlar. İstanbul’da yaşayanlar Anadolu insanını bu yazılardan tanıdıklarından sosyal adaletsizlikten habersiz yaşamaktadırlar. Anadolu insanı açtır ve kaderci bir düşüncenin gereği olarak halinden memnun olmak zorunluluğu hissetmektedir. Oysa Yaratıcı mürevveh bir yaşamı inananca göre değil o toplumun azmine, üreticiliğine, zamana ayak uydurmasına, gayretine, toplum katmanları arasındaki adalete göre vermektedir Osmanlı Saltanatı son zamanlarda bu adaleti sağlayamamış ve çıkar kavgalarından dolayı Anadolu halkını ihmal etmiştir. Nazım Hikmet’i doyurmayan kısım burası olsa gerek çünkü o değil Anadolu’yu görmek İstanbul’daki farklı toplum katmanlarını çok iyi okumuştur. Okuması içinde Anadolu’ya gitmesi gerekmemektedir. Aynı çatı altında annesi vardır tam bir Fransız kültürü ve hayranlığı vardır, dedesi vardır tam bir Osmanlı burjuvazisidir ama bir de hizmetkarları vardır ki onlarda Anadolu halkını temsil etmektedirler.

İkincisi Türk Edebiyatı tarihçileri 1919-1920 yıllarının en önemli edebiyatçısı Nazım Hikmet’tir derler. Bana göre bu halkaya iki isim daha katılmalıdır Mehmet Akif ve Yahya Kemal ama bu iki isim Nazım Hikmet’e göre daha yaşlıdırlar. Biz ancak şunu diyebiliriz o yılların en önemli genç edebiyatçısı Nazım Hikmet’tir. Nihat Sami Banarlı der ki Nazım Hikmet o denemde yurtları işgal altında bulunduğu yıllarda garip bir tesadüfle aşk şiirleri yazan akranlarından ayrılarak fakir ve cemiyet şiirleri yazdığı için önemlidir. Nihat Sami Banarlı hocamızın dediği tesadüf nitelendirmesine katılmıyorum bu bir tesadüf değildir. O günlerde aydınlar kaynaşmışlardır. İşgalcilerden taraf olanlarda ayrılarak kaynaşan aydınlar demek daha doğru olacaktır. Süleyman Nazif üniversitenin konağında ve Halide Edip Sultanahmet mitinginde halkı ayaklanmaya ve direnmeye çağıran konuşmalar yapmaktadırlar. O dönemdeki mücadeleleri sadece birkaç isme mal etmek doğru değildir. Sultanahmet mitinginde o kadar insanı bir araya toplayan imamlar vardır. Aynı gün çifte ezan okuyup halkı cem eden müezzinler vardır. Bunlar ipe götürülmeyi, kurşuna dizilmeyi göze alan insanlarıdır.Okuyucunun pek bilmediği belki de hiç duymadığı bir not daha düşmek istiyorum ki Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım düşman subaylarıyla aynı caddede oturuyor olmasına rağmen onların terbiyesizliklerine, zorbalıklarına, zulümlerine dayanamayıp çıldıracak hale gelmiş tepki göstererek mutfağından kaptığı tencerenin tabanına vura vura mitinge katılmış ve başka bayanlarında cesaretlenip katılmalarını sağlamıştır. Nazım Hikmet o genç yaşına rağmen vatansever çetesine katılmış ve Beyoğlu mağazalarının kaldırımlarına asılan Yunan Bayraklarını çekip yırtan yere düşürenler arasında yer almıştır.)

Nazım Hikmet İstanbul için “Başkasının olursa yıkılmalı bu İstanbul” der.İstanbul’da yaşamak onur kırıcı bir hal almaya başlayınca Mustafa Kemal Harekati’ne katılmaya karar vermiş, 1920 de habersizce Anadolu’ya önce Zonguldak sonra İnebolu’ya geçeceklerdir. Sahte belgelerle kaçan dört genç şair vardır. Nazım Hikmet, Vala Nureddin, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel…

(Yine bana göre Mustafa Kemal Harekatı biz genç nesillere eksik anlatılmış ve bu harekette yüzlerce Mustafa Kemal’in ortak harekat ettiği anlatılmamıştır. İşgal altında olan bir şehirde kaçmayı göze alan yüzlerce idealist genç vardır ve kaçmışlardır. Hatta bu İstanbul’dan kaçıp Mustafa Kemal Harekati’ne katılanlar arasında kadınlarda vardır. Kurtuluş Mücadelesi Harekatı’nın başlangıç yeri İstanbul’dur. Samsun ilk somut ve gözle görülür ilk adımın atıldığı yerdir. Bize öğretilenler eksikti bu sebepledir ki genç nesil Kurtuluş Mücadelemizi tam bilmemekte ve bir milletin can havliyle ayağa kalkmasından bihaberdirler.)

Kurtuluş Mücadelesi Harekatı’nda öyle bir ağ sağlanmıştır ki Anadolu’da bir ilden diğer bir ile izinsiz geçmek mümkün değildir. Bir ile veya ilçeye o ilçeden olmayanların o yöreden olmayanları girmeleri izne tabidir ki bu izin derin bir soruşturma neticesinde verilmektedir.

Bu dört kafadar önce Zonguldak’a geldiler. Orada alkışlarla karşılandılar. Nazım Hikmet’in kalabalıklar karşısında ilk söyleşisi ve şiir okuyucusu bu ilde olmuştur. Zonguldak’ta alkışlanmak tanınıyor olmak bu dört edebiyatçımızı çok mutlu etmiştir. Şaşkınlık ve mutluluk karışmıştır. Buradan İnebolu’ya geçmişlerdir ki her gittikleri yerde karşılanıp alkışlanacakları düşüncesine kapıldıkları noktada İnebolu’da bir kişi tarafından bile karşılamamışlardır.

İnebolu Nazım Hikmet’in hayatında ve düşüncesinde dönüm noktasıdır. Anadolu halkının gerçeğini gördüğü yerdir İnebolu. Almanya’da çalışan örgütlenmiş işçilerin (Spatakist ) düşünceleriyle ilk tanıştığı yerdir İnebolu… Sadık Ahi ile dolayısıyla Marksist düşünceyle ilk temas ettiği yerdir İnebolu… Marks, Engels, Kautski, Leibknecht, Rosa Lüksemburg isimlerini ilk kez duyduğu yerdir İnebolu…

Nazım Hikmet burada Kemalistlerin düzenlediği mitingte Kırk Haramiler Esiri” adlı şiirini okudu. İnebolu’da Ankara Hükemeti’nin iznini beklediler.


Yarın; Mustafa Kemal Harekatı’na katılmak için gelen dört şairden ama katılmalarına izin verilmeyen iki şair, Nazım Hikmet askerlikten kaçmış mıdır?


Bekir K Ahıskalı
10 Aralık 2008
Törelere İsyan Eden Adam Nazım-3

*/*

Nazım Hikmet e dair bilinmeyen 40 başlık-4

Törelere İsyan Eden Adam Nazım-4 (Nazım Hikmet’e dair kırk başlık)

Nazım Hikmet ve Vala Nureddin 1921 de Mustafa Kemal ’in karşısına çıkarıldılar. Mustafa Kemal “ Bazı genç şairler modern olsun diye mevzusuz şiir yazma yoluna sapıyorlar. Size tavsiye ederim gayeli şiirler yazınız.”

18- Ankara Hükumeti Faruk Nafiz ve Yusuf Ziya Ortaç’a neden izin vermemiştir?

İnebolu’da Ankara Hükümetinden izin bekliyorlardı. Faruk Nafiz ve Yusuf Ziya’ya izin
çıkmamıştı. Nazım Hikmet ve Vala Nureddin’e izin 100 er lira yol harçlığıyla yola çıktılar.

Faruk Nafiz Çamlıbel ve Yusuf Ziya Ortaç’ a izin çıkmamasının en önemli sebebinin Faruk Nafiz’in Osmanlı’ya dolayısıyla Padişah a şiirler yazdığı için bu iznin verilmediğini düşünüyorum. Oysa Nazım Hikmet aldıkları bu izni Ankara Hukümeti içişleri bakanı Abdulhak Adnan Adıvar’a dolayısıyla hanımı Halide Edip Adıvar’a borçluyum der ama yine ben Faruk Nafiz ve Yusuf Ziya cephesini açıklamaktan kaçındığını düşünüyorum.

İnebolu Ankara arası 9 gün sürer. Nazım Anadolu’yu o zaman görür yazarlar ve yazılar yalan söylemektedirler. Anadolu insanının evlerini “ayı inine benzeyen kulübeler” olarak nitelendirir. Yine bana göre Nazım Hikmet’in düşünce ve hayata bakış yapısında temel tesis edebilecek bir olay daya vardır ki İnebolu’dan Ankara’ya yolculukları esnasında erkeğini sırtına alarak dereden karşıya geçirdiğini görünce erkeğin kötürüm veya sakat olduğunu düşündüğü bir durumda erkeğin suyu geçtikten sonra kadının sırtından inerek yürüdüğünü görür işte o an Nazım Hikmet’in kafasında kadınlarımızın durumu tam olarak yer eder. Haksızda değildir hani. Gördükleri İstanbul’da iken okuduklarıyla örtüşmemektedir. İşte o zaman anlar İstanbul’da oturan yazarların saraya yakın olmak için yada edebiyatın hayale dayalı kısmını öne çıkararak yalan söylediklerini, yalan yazdıklarını çünkü yazılarda geçen çobanlarında olduğu gibi değil gerçek hayatlarını gördüğü çobanların değil kavlarlı, abaları yiyecek azıkları bile yoktur. Sefil bir yaşamın kıyısında açlık ile tokluk arasında bir yaşama mahkumdurlar. Bu sebeple İnebolu-Ankara yolculuğu Nazım Hikmet’in düşünce yapısını değiştirmiştir.

19. Nazım Hikmet’e göre Ankara Hükumeti’nin eşitsizliği ve Şiirine müdahale edilmesi

Sonunda Ankara’ya varmışlardı. Umudu Kemalistlerdi ama yok etmeyi düşündüğü eşitsizlik Ankara’da da egemendi. Yüksek rütbeli subaylar ve askerler arasındaki ilişki İstanbul ordusunda nasılsa öyleydi. Yine bana göre bir şeyler ters gitmeye başlamıştı. Onlar kurtuluş mücadelesine katılmaya gelmişlerdi ama dayısı Ali Fuat Paşa’nın önerdiği işi beklemiyorlardı. Basında bir iş verip İstanbul gençliğini mücadeleye çağıran şiirler yazmaları önerildi ve bu iş onlara verildi. Öyle bir şiirde yazıldı. Nazım Hikmet’in mücadele için yazdığı ilk şiirdi hatta bu şiir Nazım Hikmet’in sansüre uğrayan ilk şiiriydi ve değiştirmesi istenilmişti. Bu şiirin başka bir tarafı daha vardır ki şiir birkaç bin adet basılarak dağıtılmıştı ama mecliste skandal olmuştu. Bazı delegeler ya bu şiiri binlerce genç okur Ankara’ya gelirse ne yaparız bize asker lazım diyerek tepki gösterdiler. Bu tepkiler üzerine işlerinden kovuldular. Onlarsa Kemalistlerin Osmanlı ordularında yetişmelerine ve mücadele için desteklenmelerine rağmen Osmanlı Padişahına karşı olduklarını ama dini muhalefetten çekindikleri için söyleyemediklerini anlamayacaklardı.

20- Nazım Hikmet’in Mustafa Kemal ile karşılaşması

Nazım Hikmet ve Vala Nureddin 1921 de Mustafa Kemal’in karşısına çıkarıldılar. Mustafa Kemal “ Bazı genç şairler modern olsun diye mevzusuz şiir yazma yoluna sapıyorlar. Size tavsiye ederim gayeli şiirler yazınız.” diyerek tavsiyede bulunmuştu. Nazım Hikmet uzaklardan gördüğü, çaba ve mücadelesini duyduğu kahramanı ile karşılaşmıştı.

21- Nazım Hikmet Mustafa Kemal’i öven şiir yazmayı neden reddetmiştir?


Birkaç gün sonra Nazım Hikmet’in akrabalarından biri Mustafa Kemal’i öven şiir yazmasını önerdi ve karşılığında ellişer lira olacaklarını söyler. Nazım Hikmet cevap olarak söver. Nazım Hikmet şairlerin yöneticilere şiirler yazmasına karşıydı. Bu sebeple saray edebiyatını sevmiyordu. (Ateol Behraoğlu çevirisinde bu ismin kim olduğunun Ekber Babayev’in eserinden okunması gerektiği notunu düşse de bu ismin meclis başkanı Ali Fuat Paşa olduğunu düşünüyorum) Bundan 20 tam yirmi yıl sonra kurtuluş mücadelesini anlatan “Destan”ı yazacaktı.

22. Nazım Hikmet askerlikten kaçmış mı?

Kemalistler siyasal inançları uymayan bir şairi asker cepheye göndermediler. Nazım askerlik beklerken öğretmenliğe yönlendirildi. Dolayısıyla Nazım Hikmet askerlikten kaçmış birisi değildir. Hatta kendi isteğiyle mücadeleye katılmak isteyen binlerce gençten birisidir. Nazım Hikmet ve Vala Nureddin cephe görevi beklerken Bolu’nun bir okulunda öğretmenlik görevi verilmiştir. Bolu’ya doğru yine yayan ve topal bir sürücüyle yine eşeğin sırtında yola koyuldular. Yaşamak Güzel Şeydir Kardeşim isimli eserini okuduğumuzda anladığımız şudur Bolu’da kendi sınıfıyla bağlarını koparmış ezilen halkın yanında yer almıştır.


Yani Nazım Hikmet’in Bolu’da ağırceza reisi Ziya Hilmi Bey’le tanışması.sosyalist düşünce için Almanya’ ya gitme isteği karşısında Rusya ya gitme önerisi ve Trabzon’a geliş…



Bekir K. Ahıskalı
3 Ocak 2009
Törelere İsyan Eden Adam Nazım-4



*/*

Nazım Hikmet e dair bilinmeyen 40 başlık-5

Törelere İsyan Eden Adam Nazım-5 (Nazım Hikmet’e dair kırk başlık)

23- Nazım Hikmet Rusya’ ya gitme kararını nasıl vermiştir?

Bolu’da ağırceza reisi Ziya Hilmi Bey ile tanışır. Almanya’ya gitme isteğini dillendirir. Nazım Hikmet’in amacının sosyalizmi öğrenmek olduğunu anlayan
Ziya Hilmi Bey Rusya’ya gitme önerisinde bulunur. Nazım Hikmet için Trabzon a geliş ve orada Türkiye Komünist Partisi Başkanı ve 14 arkadaşının öldürülüşünü için bir kalleşin arkadan vuruşu diye ifade eder. Bunları Mustafa Kemal çağırmıştır onlar Erzurum’da yuhalanırlar sonra ellerinden silahları alınarak Trabzon’a gönderilirler. Nazım Hikmet yine bu olayı anlatırken Yahya Kahya ve İt Faik’ten bahsetmektedir.

Nazım Hikmet Trabzon’da ile Kazım Karabekir’in doğu illerine öğretmen aradığını duyar ve Vala Nuredddin’le birlikte atanmalarını sağlasa da onlar Batum’a geçerler. Nazım Hikmet Batum’dan, Batum halkından 19 yaşım isimli şiirinde bahsederken Burada insanlar 300 gram ekmek, yirmi ton kitap alıyorlar der. Batum’da iken gelgitler yaşamakta kendiyle hesaplaşmaktadır. Kendisine ilk itirafı olan ölüm korkusudur. Nazım ölmekten öldürülmekten korkmaktadır. Kendisiyle olan mücadelesini kazanır ve Batum’da iken Türkiye Komünist Partisi’ne girer.

Nazım Hikmet ve Vala Nureddin iki Türk komünisti idiler ve Moskova’ya Komünist Üniversitesi’nde okumaya gittiler. Nazım Hikmet Moskova’da sinemayla tanışır. Seyrettiği filmin etkisinde kalarak “Gözbebekleri” isimli şiirini yazmıştır. Bu şiir Türk şiir tarihinin ilk serbest vezin şiiri olarak tarihe geçmiştir.

24-Nazım Hikmet şiirinde hangi şairin etkileri vardır?

Bu şiir Rus Şair Vladimir Vladimiroviç Mayakovski şiiridir. Bu basamak tarzı Fransız serbest vezni olamayacağına göre Mayakovski’yi o noktada aramak lazımdır. Nazım Hikmet şiirde tür olarak Mayakovski’ yi taklit eder kendiside bu etkilenmeyi kabul etmektedir.

25- Nazım Hikmet Fütüristlerden neden uzaklaşmıştır?

Biçimsel taklit etkileşimi devam ederken Fütüristlerin psikolojiyi reddettiklerini öğrenir ve bu reddediş Nazım Hikmet’in hoşuna gitmez. Çünkü Nazım Hikmet Psikoloji ye inanmaktadır. Nazım Hikmet’in Fütüristlerden ayrılmasına sebep olan bu yaklaşımı sorgulamadan önce okuyucuyu aydınlatmak amacıyla kendimize şu soruyu sorusunu sormamız gerekmektedir.

Fütürizm nedir?

Geçtiğimiz yüzyılın başında yeni yaşamı ve yeni yaşamın teknolojisini özne alarak tanımlayan, hareket ve dinamizme önem veren, geleneksel kuralları yıkma amacı güden bir sanat akımıdır. İtalyan Şair Marinetti’nin 1909'da Fransa’da yayınladığı bildirgeyle ortaya çıkan bu akım; şiir, edebiyat, resim, grafik, tipografya, heykel, ürün tasarımı, mimarlık, fotoğrafçılık, sinema ve tiyatro eserlerini içeren bir hareket olarak başlamıştır. Yaşamın sürekli değiştiğini, sanatın da yerleşik bütün kuralları bir yana bırakarak yeni biçim ve anlatım yolları yaratarak bu değişime ayak uydurması gerektiğini savundu. Ancak Fütürizm başta bir sanat akımı olarak yapılanmış olsa bile, günümüzde, her konuda gelecek üzerine düşünenlerin öngörülerini, gelecek senaryolarını, fütürist fikirler başlığı altında paylaştıkları bilimsel bir kavramdır. Teknoloji, eğitim, sağlık, enerji ya da bireyden topluma bizleri ilgilendiren her konudaki gelecek, fütüristlerin konusudur.

Fütürizm hakkında bellek tazeleyici bu bilgiyi verdikten ve Nazım Hikmet’in bunlarla ters düştükten sonra Konstrüktivistlere yaklaştığını görmekteyiz.
Zaten Nazım Hikmet’e bu davranışından sonra Vladimir Vladimiroviç Mayakovski “Dönek Türk1 diye hitap eder ve kınar. Yine okuyucuyu aydınlatma adına Nazım Hikmet’in yanaştığı Konstrüktivistlerin kim olduklarına ve Konstrüktvizm in ne olduğuna bir göz atmamızın faydaşı olacağı kanaatindeyim.

Konstrüktvizm Genelde çağdaş malzemeleri kullanan ve geometrik kompozisyon anlayışını benimseyen bir tutumdur. 1914'te Rusya'da ortaya çıkmış bir sanat akımı. Resim, heykel ve mimari alanlarında egemen olmuş, Sosyalist Gerçekçilik resmi tutum olarak benimsenince ortadan kalkmış, yandaşlarının bir bölümü batıya göçmüştür. Ekim Devrimi'yle beliren Konstrüktvizm, geçmişle tüm bağlarını koparmış, endüstriyel malzeme ve teknikleri yücelten bir biçimlendirme çabası içinde olmuştur. Tatlin'in önderliğinde ilk olarak mimarlıkta ortaya çıkmışsa da bu alanda tasarımdan öteye gidememiştir, hiçbir uygulanmış örneğe sahip olmamıştır.

Mayakovski’nin intihar ettiğinde 1925 tir ve otuzlu yaşlardadır. Ölümüyle birlikte Nazım Hikmet’in onun şiir tarzıyla başları kopmuştur ama biçimsel olarak onun çizgisinden ayrılmamıştır. Mayakovski Rus aruzunun son noktasıdır ve iki şairin birbirlerinden habersiz oldukları irtibatlarının kesildiği zamanlarda da birbirlerine yakın şiirler yazdığı bilinmektedir. Bu konuya bir açıklama getirmek yerinde olacaktır. Nazım Hikmet Mayakovski’den serbest vezini değil basamak biçimli şiir tarzını almıştır.


Bekir K. Ahıskalı
1 Şubat 2009
Törelere İsyan Eden Adam Nazım-5

*/*

Nazım Hikmet e dair bilinmeyen 40 başlık-7

Törelere İsyan Eden Adam Nazım-7 (Nazım Hikmet e dair kırk başlık)


31. Nazım Hikmet’in hükümet tarafından ikinci kez affedilişi

Nazım Hikmet 1932 yılının sonlarında komünizm propagandası yaptığı, hükümete karşı komplo kurduğu, ve Süreyya Paşa’ya hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı.
Savcı, ölüm cezası istiyordu. Nazım Hikmet Bursa Hapishanesine konuldu. Burca hapishanesinde iken yazdığı lirik şiirlerinden biri “Karıma Mektup” u yazdı. Yargılanma sonucu beş yıl hapis cezası aldı. 25 Ağustos 1933 yılında Cumhuriyetin kuruluşunun 10. yıldönümü dolayısıyla ak çıkarıldı ve Nazım Hikmet almış olduğu ikinci hapis cezasından da hükümetin affıyla kurtuldu.

Nazım Hikmet 1934-37 arasında Pantürkistlerle, gericilerle (kendi ifadesiyle) yabancı kapitalist ajanlarıyla uğraşmış ve onların saldırılarına Cevap I, Cevap II, Cevap II, Bir Provakatör Üstüne Hiciv Denemeleri ve Sen isimli şiirlerle karşılık vermiştir.

32. Nazım Hikmet’in yayınlamak istediği kitabının İtalyan elçisinin müracâtıyla engellenmesi

Nazım Hikmet İtalyan faşistlerin Habeşistan’a saldırmalarının arkasından “İtalya’daki Habeşistanlı Genç” isimli destanı yazarken böyle bir yazını haber alan İtalyan elçisi hükümetine karşı yayınlanacak olan bu eserin yayınlanmasına engel olunmasını istemiş ve yayınlanmasını önlemiştir. (Bu yıllarda yurtdışında yaşayan herkes kendi ülkemiz aleyhinde yazılar yazarlarken bizim hükümetimizin onlarla alakalı karşı bir harekete geçmeden kendi ülkemizdeki kalemleri susturmadaki becerisi dikkat çekicidir) Nazım Hikmet bu müdahale karşısında kıvrak zekasını kullanarak yayınlayacağı eserin adını “Taranta Babu’ya Mektuplar” olarak değiştirerek yayınladı. Buradan da anlıyoruz ki o yıllarda tepkiler ve engeller şeklen bir boyuttadır. Ne yetkililer ne de yargı işin detay, tema ve içerigiyle ne ilgilidirler ne de bilgili. Taranta Babu’ya Mektuplar isimli eser kullanılan sanatsal araçlar bakımından son derece esnek, zengin ve çok yönlüdür. Lirizmden, tatlı sıcak bir incelikten, eleştirilere geçebilmektedir. Öfke ve iğneli alayla doldurulmuş siyasal bildiri tarzında yazılmış destan, faşizmi yargılamakta ve onun halk düşmanı, insanlık düşmanı yüzünü göstermektedir.

33. Nazım Hikmet’in Türkiye’de yayınlanan son eseri ve saçma bir nedenden dolayı Gizli Toplantı ile suçlanması

1936 yılında İstanbul’da Nazım Hikmet’in Türkiye’de yayınlanan son kitabı “Simavne Şehri Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı” yayınlandı.

Nazım Hikmet’in etkisi artmaya başladığı yıllarda bir keresinde, bir kahvede otururken Nazım Hikmet, rastlantı olarak kasketini çıkarıp masadaki gazetenin üzerine koyduğu bir esnada kahvedeki bir başka müşteride yine rastlantı sonucu aynı şeyi yapmış hükümet adına jurnalcilik yapanlar bunu gizli bir toplantı işareti sayarak ispiyonlamışlar ve şair “Gizli Toplantı…” suçlamasıyla tutuklanmıştır. Fakat ellerinde dayanak olmadığı için serbest bırakmak zorunda kalmışlardır.

34. Nazım Hikmet’in 35 yıl cezaya çarptırılması

Görünüşte basit bir teferruat gibi gözüken bu durum o yıllarda ülkemizde adaletin her zamankinden farklı işlediğini ve hatta adaletsizliğin olduğunu göstermektedir.
O kadar ki 1937 yılında yayınlanan şiiri “Karanlıkta Kar Yağıyor” da İspanya halkının faşizme karşı kahramanca mücadelesini anlatıyor diye Türkiye’deki gericilik Franko’ya arka çıktı diyerek Nazım Hikmet’i yeniden tutukladılar. O günlerde askeri okul öğrencileri arasında bir arama yapılmış ve Nazım Hikmet’in kitapları bulunmuş ve öğrenciler tutuklanmıştır. 1938 yılı Şubat ayında Nazım Hikmet’le birlikte yargılanmaya başlandılar. Donanma Komutanlığı’ da denizciler arasında tutuklamalar yapılmasını emredince Nazım Hikmet’i ordu içinde bozgunculuk yapmak ve orduyu isyana kışkırtmakla suçlanmaya başlanarak yargılanmaya başlandı. Yargılama kapalı kapılar ardında oluyordu. Nazım Hikmet’in avukat tutma isteği reddedilmişti. Nazım Hikmet 1938 yılı mart ayında 15 yıl hapis cezasına mahkum etti. Aynı yılın Ağustos ayında Donanma Mahkemesince verilen 20 yıllık hapis cezası eklendi. Böylece toplam 35 yıla mahkum edilen Nazım Hikmet’in cezası , bir insanın kanunlarda belirtilen 30 yıldan fazla cezalandırılamayacağı hükmüne binaen 28 yıl 4 aya indirildi.

Nazım Hikmet’e bir muhabir tarafından yöneltilen suçunuz neydi? sorusuna verdiği cevap “tek suçum, halkımı ve yurdumu çok sevmemdir” dediğini biliyoruz.

35. Nazım Hikmet 36 yaşına kadar almış olduğu tüm hapis cezalarını Mustafa Kemal Atatürk hayattayken almıştı. Bunların toplamı ise farklı zamanlarda olmak üzere 55 yıl ceza almıştır.

Benim burada okuyucuya düşmek istediğim bir not var o da şudur; Nazım Hikmet’in aldığı hapis cezalarının hepsi Mustafa Kemal Atatürk hayattayken verilmiştir. Hakkında verilen ve suçlu olduğuna hükmedilen her isnat’ın temelindeki şey o dönemde düşünen herkes (daha doğrusu hükümet gibi düşünmeyen herkes) bir şekilde cezalandırılmış ve ömürlerini zindanlarda geçirmelerine karar verilerek pasiflenmişlerdir. Benim şimdiye kadar kaleme aldığım teferruatlar cumhuriyetimizin ilk yıllarında nasıl bir politika ve adli sürecin işlediğini göstermektedir. Mevcut kanun koyucular ve ortamdan nemalananların kasıtlı ispiyon, iftira ve komploları neticesinde toplum katmanları arasında duvarlar örülmüş ve birbirlerini kötü, hain ve ülke düşmanı bilmeleri sağlanmıştır. Bu sebepledir ki Nazım Hikmet’i sevenler Necip Fazıl’ı sevenleri sevmezler. Yapılan her örgütlenme ve dayanışma farklı mecralara çekiliyor gerekçesiyle engellenerek tek partili düzen korunmuştur. Mehmet Akif Ersoy’dan Kazım Karabekir ve adlarını sayabileceğimiz yüzlerce insan yargılanmış kimileri ceza almış beraat edenler ise yargı sistemimizdeki eksiklerden yararlanılarak bir başka ilde haklarında yeniden dava açılmak şeklinde hayatlarını gözetim altında geçirmeleri sağlanmıştır.
Bu bizim tarihimizin kusurlu yanıdır. Nazım Hikmet’ten hareketle düşündüğümüzde 1938 yılında 36 yaşında olan ve hayatında bir suikast teşebbüsünde bulunmamış, silahlı mücadeleye girişmemiş, çete kurmamış, gasp yapmamış, halkının sırtından geçinenlere, onları ezenlere karşı mücadele etmiş bir şairin kitapları birilerinin tarafından okunuyor diye 35 yıl hapis cezasına çarptırılması (ki bu cezalardan önce hükümetin çıkardığı aflar dolayısıyla affedilmiş biri 15 yıl diğeri 5 yıl olan iki hapis cezası da mevcuttur.) o dönemi sorgulamamız gerektiği kanaatine sahip olmamızı sağlamaktadır.


Bekir K. Ahıskalı
10 Şubat 2009
Törelere İsyan Eden Adam Nazım-7


*/*

Nazım Hikmet e dair bilinmeyen 40 başlık-8

Törelere İSyan Eden Adam Nazım-8 SON


36. Nazım Hikmet’in Burca Hapishanesi yılları

Nazım Hikmet’i hapishaneye kapatanlar onu susturabileceklerini sandılar. Yaklaşan ikinci dünya savaşı konusunda kaygılandırıcı haberler yayılmaktaydı.
1938 yılı Kasım ayında Mustafa Kemal’in ölümünden sonra ülkedeki dengeler değişmeye başlamıştı. Mustafa Kemal Atatürk hayatta iken gelişme imkanı bulamayan veya gelişmesi engellenen eğilimler yönetimde söz sahibi olmaya başladılar. Yabancı sermayenin ülkeye girmesi kolaylaştırılınca da dengeler iyice değişmeye başlamıştır.

Nazım Hikmet’in Bursa Hapishanesinde iken yazdığı şiirler elyazmalarıyla çoğaltılıyor, ağızdan ağza dolaşıyordu. O dönemde aynı cezaevinde tanıştığı birçok aydın vardır. Tutuklandıktan sonra kitaplarının yayınlanması da devlete karşı bir suç sayılır olmuştu.

37. Nazım Hikmet’in ikinci dünya savaşını takip şekli

Nazım Hikmet ikinci dünya savaşını öyle yakından takip ediyor ve Rusya’nın kazanmasını o kadar çok istiyordu ki… Nazım Hikmet Rusya’yı ve sınırlarını Türkiye’yi bildiğinden daha iyi biliyordu. O kadar ki hapishanede gizli bir Rusya haritası yapmış ve savaşın cereyan ettiği hatları belirlemişti aldığı haberlere göre de hatları değiştiriyordu. 1948-1950 yılları arası Türkiye için Amerikan emperyalizminin ayak seslerinin duyulduğu yıllardır. Bütün basın Amerikan emperyalizmini öven yazılar yazmaktadır. Diğer yandan Nazım Hikmet’i kurtarmak için uluslar arası çabalar başlatılmıştır.

38. Nazım Hikmet’in affedilmesi için başlatılan çabalar ve baskılar

1949 da Paris’te Nazım Hikmet’i kurtarmak için özel bir komite kurulmuştur.Türkiye’de Türkiye İleri Gençlik Örgütü’nün faaliyetleri devam etmektedir. 1950 yılında Nazım Hikmet adıyla bir gazete çıkarılmaya başlanmıştır. Aynı yıl Nazım Hikmet açlık grevine başlamıştır. Daha sonra sırasıyla 12 Mayıs 1950 de Arnavutluk yazarları 15 Mayıs 1950 de Bulgar yazarları Nazım Hikmet’in affedilmesini isteyen bildiriler yayınladılar.
14 Mayıs 1950 de değişen hükümetle birlikte Nazım Hikmet’te açlık grevine son verdi. Yeni iktidar İsmet Paşa’nın yapamadığını yapmaya cesaret ederek Nazım Hikmet’i hapisten çıkardı. Oysa aldığı cezanın daha 12 yılını yatmış yatması gereken 16 yılı daha vardı. Nazım Hikmet’in serbest bırakan hükümet temkinli davranarak onu izlettiriyordu.

39. Nazım Hikmet’in Türkiye’den kaçışı

Nazım Hikmet yardım alarak ve onun kaçırmaya yardımcı olanla birlikte önce Karadeniz e açıldı sonra Plenahov isimli bir gemiye binerek önce Köstence’ye, sonra Bükreş’e oradan da Moskova’ya geçmiştir.

40. Nazım Hikmet’in son yılları

Nazım Hikmet bu kaçışından sonraki ömrünü ülkemiz dışında geçirmiştir.
Moskova’da yaşamına devam ederken Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır. 1963 yılında vefat etmiştir. Nazım Hikmet Ülkemizin uluslararası camiada en çok okunan ve en çok bilinen şairimizdir.


Son Söz

Ben bu yazı dizisini kaleme almaya başladığımda Nazım Hikmet hakkında verilen meclis kararı hala geçerliyken yazının son üç bölümünü kaleme almaya başladığım esnada yine Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla affedildi. Bu yazıyı kaleme almaktaki maksadım edebiyatımızda önemli bir yeri olan Nazım Hikmet’in hayatındaki bilinmeyenleri gün yüzüne çıkarmaktı. Bu konuda bilinmeyen bir çok noktayı aydınlattığımı düşünüyorum. Böyle bir yazıyı kaleme almadan önce onlarca kaynak taradım ve bu yazı dizesinde kaynağı belli olmayan bir kelimeye bile yer vermedim. Işık karanlıkta kıymetlidir. Karanlıklara ışık olabilmek için…


Bekir K Ahıskalı
12 Şubat 2009
Törelere İSyan Eden Adam Nazım-8 SON


Yazı dizisini hazırlarken yararlandığım ve okuyucuya önerebileceğim kaynaklar

1. Otobiyografi- Nazım Hikmet
2. Ustam ve Ağabeyim Nazım Hikmet- Ekber Babayev
3. Mavi Gözlü Dev- Zekeriya Sertel
4. Dünyadan Biz Nazım Geçti- Vala Nureddin
5. Dostluk Hattı- A. Glebov
6. Nazım Hikmet Portresine-L. Starastov
7. Nazım Hikmet’in 27 Mayıs 1961 Moskova Dev Ünv Konuşması- Alexandr Fevralski
8. Yoldaş Nazım- Alexandr Fevralski
9. Zrelişçe Dergisi 34. sayı 1923
10. Smena Dergisi 2. sayı 1952
11. 14 Kasım 1952 Edebiyat Toplantısı Notlarından
12. Nazım Hikmet’in Yaşamı ve Yaratıcılığı- R.Fiş
13. Nazım Hikmet, Hayatı, Eserlerinden Parçalar- Y.Kaya
14. Bugün de Diyorlar ki-Hikmet Feridun Es
15. Yitirilen ve Sonradabn Bulunan- A.Krivitski
16. Nazım Bir Güz Çelengi- A.Behramoğlu
17. Nazım Hikmet ve Tiyatro- V.M.Pluçek
18. Den Poezii- K.Simonov (Militan Dergisi)
19. Meşhur Adamlar Ansiklopedisi- M.Fuat
20. Gece Gelen Telgraf- Hulusi Bezirci
21. Nazım Hikmetle Üç Buçuk Yıl- Orhan Kemal
22. Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar-Nazım Hikmet
23. Nazım Hikmetin Son Yılları- Z. Sertel
24. Nazım’ın Bilinmeyen Mektupları-Şükran Kurdakul
25. Şiir Baba ve Damdakiler-İbrahim Balaban
26. Nazımdan Anılar-Alexandr Fevralski


BU YAZIYA YAPILAN YORUMLAR



Razkumba     20 Ocak 2011 Perşembe 22:26:30


Siteye çok güçlü bir kalem gelmiş.