26 Kasım 2010

Gel-gitler içindeydim.

Gel-gitler içindeydim.

Üzerimizde bulunan ve geçen günlerde daha fazla baskısını hiseetiğimiz kasvet dağılmak üzere. Bizi bekleyene şimdiden alıştık gibi. Böyle düşündüğüm bir günün sabahında akşam biraz daha erken geldi. Daha az ziyaretçi vardı. Herşey daha güzel olacak derken gece yarısından sonra uyandı ve bir tedirginliği var gibiydi.

Konuşmalarımız devam etti.Saat üçe doğru gözkapaklarımın kapandığını ve artık ağırlığını taşıyamadığını hissetmeye başlamıştım ki validemin yerinden kalktığını farkettim. Ters gitmeye başlayan birşeyler vardı. İvedilikle nöbetçi hemşireyi çağırdım. Her zamanki yürüyüşüyle telaşlanmadan geldi amaa pederimin durumunu görünce panikledi. Yüzündeki ifade değişti. Oysa daha bir gece önce okumakta olduğu Nazan Bekaroğlu'nun Lal isimli kitabına dair konuşmuştuk. Ben ona NazanBekiroğlunu anlamak için onun referans ve rehber kabul ettiği üstam dediği Mustafa Özel'i anlamak gerektiğinden bahsetmiştim. Yüzündeki o dingin ifade gitmiş yerine cankurtaran ifadesi gelmişti. Cebinde çıkardığı seyyar kablosuz telefonu çıkardı ve "606 da Mavi Kod durumu" diye bir ifade kullandı. Kafamda sorular belirmişti bu ifadenin kestirme bir anlamı olmalıydı ama ne. Diğer bölümün nöbetçi hemşiresi de gelince artık hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağını anladım.
 
Bir aan validemle gözgöze geldik. Beti-benzi solmuştu. Diğer hastaların refakatçileri bir anda koridora dökülmüşlerdi. Validemi yan odada yatan ve kalpten amiliyat olan genç bir kadının refakatçisine emanet ederek bir koltuğa oturtmassını söyledim. Valideme de " sen burada otur telaşlanma ben başında bekliyorum" diyerek yanından ayrıldım. 112 biriminin hemşire ve doktorlarının koşarak geldiklerini görünce Mavi Kod'un anlamını çıkarıverdim. Güvenlik görevlilerinden birisi kapıya dikildi ve görevlilerden başkasını içeriye sokmamaya çalışıyordu. Yüzüne baktım ve telaşlanacak panik yapacak bir tip olmadığımı, onlarada engel olmayacağımı söyleyerek başımı koltuğunun altından sokarak içeriye girdiğimde dokturun hastayı kaybediyoruz dediğini duydum. Atağın ilk geldiği andaki o vücuda elektrik verilmiş gibi titreme ve kasılmalar yerini daha az tepkilere bırakmıştı. Hemşireler artık geç dercesine ellerini çekmişlerdi ki doktorun çabaları meyve vermiş ve cihazdaki çizgiler tekrar aşağı yukarı zikzaklar çizmeye başlamıştı. O an ne yapacağımı ve ne yaptığımı hangi ifadeye bürüneceğimi bilememiştim. Sevinmiyordum ama üzülmüyordum da. Sonra doktorun "hasta geri döndü" demesiyle biraz daha kendime geldim. Koridora çıktım, validemin yanına yürüdüm ve sarılarak "geçti anne, geçti" diyerek ağlamaya başladım.

Aradan beş-on dakika geçmeden Kalp Damar Cerrahı beni çağırdı. Şimdilik duruma müdahale edildiğini, bir atak geçirdiğini bu atakların belirli aralıklarla tekrarlayabileceğini ve pederimin kendisine geldiğinde büyük ihtimalle hafıza kaybı yaşayabileceğini anlattı. Gözlerimi bile kırpmadan sonuna kadar dinledikten sonr doktor bey biz her duruma hazırlıklıyız diyerek durumu anladığımı anlatmak istedim. Doktorun yanından ayrıldığımda valideme hiçbirşey söyleyemedim geçtiğini ve zaman zaman bu durumların yaşanabileceğini ima edercesine anlattım. Sabaha kadar ayakta dikilerek durdum. Sabahın ışıklarıyla birlikte yurtdışında olan kardeşimi aramaya başladım. On kez den fazla aramama rağmen cevap vermedi. Bu arada babam kendisine geldi ve durum doktorun dediğimi olmadı. Babamın ilk sözü Şahsiye iyi değilim demek oldu. Annem ise kendi dilince onu telkin etmeye çalışıyordu. Öğlene doğru kardeşim aradığımı farketmiş ve beni aradı. Böyle durumlarda alıştıra alıştıra söylemek lazım dedikleri kısmı geçerek direkt olarak "babamın durumu iyi değil, eğer konuşurken veya yaşarken görmek istiyorsan Cumartesi'yi en kısa sürede gel" diyerek kapadım. Peşinden ablamı aradım ve babama yumurta pişirip getirmesini söyledim. Arkasından durum ciddileşince de hemen gelmesi gerektiğini ifade eden bir arama da daha bulundum. Daha fazlasını söyleyemedim ama bizim aile de "acaba acil bir durum mu var?" sorusunu kendisine soran bir ferde henüz rastlamamıştım. Onlarda 'kendi yaptıkları iş yarım bırakılamaz ve acil diye birşey olamaz' düşüncesi hakimdir. Bunu da bildiğimden "gel diyorsam, gel" diyerek telefonu kapadım.

Şimdi öğlen vakti oldu herşey geçmiş gibi gözüküyor. Doktorlar onu başka bir hastanenin yoğun bakımında yer olduğu gerekçesiyle İstanbul'a sevk etmek istediler. Aynı doktor durumun değişmeyeceğini ve büyük ihtimalle yolda vefat edebileceğini de ancak sorumluluğunu yerine getirmek sitediğni de anlattı. Ben bu durumu validemle istişare ettim. Yıllarını bu adama hizmetle geçirmiş validem bu durumu kabul etmedi sebebini de " Oğlum benim on yıldır gitmediğim hastane kalmadı, burası kadar hastayla ilgilenen ve insancıl olan başka personel görmedim. Madem durum bu kadar ümitsiz kadere boyun eğeceğiz. Ömrünün son anlarında eziyet çektirmeyeceğiz." diyerek açıkladı. Doktor beyin yanına giderek bu konudaki sorumluluğu üstlendiğimizi, gerekli imzaları atabileceğimi söyleyerek hemşire hanımdan boş bir kağıt isteyerek doktorumuzun bize gerekli bilgiyi verdiğini, durumun ciddiyetini anlattığını, başka bir hastanenin yoğun bakım servisine nakledebileceğini ama bunu kabul etmediğimi beyan eder bir dilekçe yazarak imzaladım. Sonra da valideme de imzalattım. İki-üç saat sonra gelen küçük kardeşime de durumu anlatarak onunda imzalamasını sağladım. Doktorumuz rahatlamıştı. Biz ize bizi bekleyen şeyi beklemeye başlamıştık.

Akşam saatlerinde bir atak daha geldi. Anladım ki atakları önleyen bir iğne yapıyorlarmış yoksa bu ataklar daha sık olacaklarmış. Son atağında o halsiz adam o kadar kasılmaya ve hareket etmeye başlamıştı ki ben zar zor kontrol edebiliyordum. Gece saat bir gibi yurtdışındaki kardeşim geldiğini ve kaçıncı kata çıkması gerektiğini bildiren bir arama yapmıştı. Aşağıya indim güvenlik görevlisi bu saatte ziyaretçi alamayacağını belirtince ben de görevli polis arkadaşımı devreye sokarak kardeşimin ilgili kata çıkmasına müsade edilmesini sağladım. Kardeşim geldiğinde babam duyuyor, konuşmalara ufak tepkiler veriyordu ama konuşamıyordu. Yaklaşık iki saat kadar bu durum devam etti. Derken gece üç gibi bir atak daha geldi ki bu en ağırıydı yine Mavi Kod durumuna geçildi. Önce geri döndürülemez diye düşünülen babam bir daha geri döndürülmüştü. Altıncı kattaki odassından alınalarak yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Biz ise çaresiz bir şekilde beklemeye başladık.
 
Gel-gitler içindeydim. 08.07.10
Bekir Kale Ahıskalı
Lebibeye Mektuplar 122
Gel-gitler içindeydim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder