11 Aralık 2010

1-Arka Pencere



Arka pencereden baktım, salladığım elim bir yıldıza takılı kaldı. Son giden de dönüp bakmadı geriye. Bir nazarlık hakkım kalmamış demek. Ben de yıldıza takılı kalan elimi bir daha sallarım diye kurtardım takıldığı yerden. Sahi siz gidene el sallamayıda mı unuttunuz?

Dönersiniz diye arka pencerede bekliyorum. Gözümü ufuktan alabilsem, tez dönesiniz diye arkanızdan bir maşrapa okyanus dökecektim. Gözden ne çabuk kayboldunuz yoksa koşar adımmı gittiniz de ben farketmedim. Oysa son vapurun kalkmasına bir gün batımı kadar vakit vardı. Topuklarınız o ayaklarınıza yüksek olmalı, yoksa sokaklar neden nefes nefese kalsınlarki... Farkında değilsiniz ama kaldırım taşları bugünde biraz daha öldüler. Size de kızamıyorum... Bütün suç şu son yanaşma vapurda, o başlattı trenlerle yarışmayı. Sahi siz başka zamanların bekleneni misiniz?

Zamanları da makaslamışlar. Sabahla öğlen arasında kuşluk vakti diye bir vakit daha olacaktı. Bu vakitte sabah gitmek istemez, öğlen ise hazırlık yapalım diye ufak adımlarla yavaş yavaş gelirdi. İkindi vaktine çok vakit var derdik. Günlerimiz ne çabuk tükenir oldu. Sahi ömrümüzden birşeyleri mi çaldılar?


Sevgililer eskiden geceler tükenmesin isterdiler. Hem geceler de tükenmek bilmezdi. Akşam üstü, akşam, gece namazı vakti, teheccüd vakti, sabaha doğru derken gecenin kolları uzanır giderdi. Şimdi öyle değil...
Uzun olmasından da korkuyoruz. Geçen gecem tükenmek bilmedi bir türlü... Gabar'ın bağrına yerleşmiş birkaç soysuz, daha ellerindeki kına silinmemiş bir yiğidi pusuda öldürmüş. Bu soysuzlar it gibi çopalıyorlar diyeceğim çoban köpeği alınır diye susuyorum...Gözlerimde bir sürü olan sorulardan bir tanesini seçtim soysuza sormak için. Sahi soysuzların emdikleri emelerden akan süt ne renktir?


Dün o çocuğun altında kaldığı tramvayı gördüm. Gözlerime bakamadı bile. Utancından koşarak gitti. O kavşağa hâlâ ışık koymamışlar öyle sanıyorum ki annesinin acısına alışıp ölen çocuğun yatağını düzlemesini bekliyorlar. Annesi acıya alışmayacak tabiki de tramvay bir suç daha işleyecek bunu duyan anne bir bizimki değil "kader" diyerek kabullenecek. İnsan kendi soyunu katletmeye alışıyor galiba.
Daha dün elindeki kuru ekmeği yemesi için annesi tarafından ikna edilmeye çalışan çocuğun kulaklarına "bunu da bulamayanlar var" diye bir kandırık söz daha ulaştı. Sahi sefaleletin daha az katmerlisine sevinmeli mi?

Caddeler alışveriş yapanlarla dolu. Zengin mahallelerinde moda ne kadar çok değişiyorsa, fakir mahllelerinde acılar o kadar değişken ve doğurgan oluyor. Siz gittiniz ben arkanızdan düşündüm eskiden yakışanı değil olanı giyerdik de daha çok mutluyduk. Yakışanı giyelim dedikçe, yakışan be dikeyim diye çabalayanlar çoğalıyor. İnsanlar kendilerine bakmaya başladılar ya... Siz hiç yeni kazılmış mezar gördünüz mü? Açlıktan öleninki daha az mı derin oluyor. Ne çok şey düşünüyorum siz varken bunları neden konuşamadıkki.. Tabi ya siz meşguldünüz. Ekranda Beyonce klibi dönerken evin misafir erkeği kadının ne kadar kıvraklığına dair sözcükler imal ediyordu. Kadının sesini duysa tanımaz belki ama burnunu nerede görsem tanırım diyordunuz. Tam konuşacaktık ki Aşk-ı Memnu başladı. Yâhu biz mşu Behlül'ün yaşam tarzını tam tartışacaktık ki ama misafir kadının ağzının sularından sebep evi su bastı sanmıştık. Sahi gerçekten aralarında yastık var mıydı?

Biz ne zaman oturup aşktan, hayattan ve edebiyattan konuşacağız. Bakın ne diyeceğim son zamanlarda şiir kitaplarının sayfalarında şiir yerine ikinci baharını arayan, emekliliğinde tatmin olmayı arayan kadın ve erkeklerin defolu ihtirasları yer alıyor. Hanişu maliyeden emekli olan kadın varya o kadar dağıtmışki bir daha toparlayamıyorum diyormuş. Maliyeci olmasına bakmayın toparlayamam diyorsa bu yeni değildir eskiden beri böyleydi aslında iyi dağıtır ama bir türlü toparlayamazdı. Belki de toparlardı. Belki de bana buzağının arkasında öküz arıyorsun diyeceksiniz. Belkide ben haklıyım öküzlerde sübyancılığa başlamış olamazlar mı? Ya hem zaten siz demezmiydiniz ki öküz kadar koca koca adamlar sübyancılık yapıyorlar.
Biliyorum diğer sokağıda tükettiniz. Belki de dediklerimi duymuyorsunuz. Aslında şey diyecektim, hani bir akşam otursak şöyle. Konuşsak... Konuşabilirmiyiz ki...Konaşmayı başarırız belki de kim bilir...

Bekir Kale Ahıskalı
Ağustos 2010
Kekeme Kaval-1 (Arka Pencere)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder