11 Aralık 2010

17-Akıl Kasılmaları


Kendinizden sonraki devi doğurmak için sancılar çekerken; karşınızdaki insanlarda, kusurlarınız kadar kusur aramaya başlarsınız.. Doldurulduğu cam bardağın dudak değen kıyılarından vedalaşmaya çalışan buğunun kopma gürültüsünü duyarsınız. Dizlerinden önce gözlerini değdirmediğinden, murakebe için toprağa diz çökmek üzere olan bir sofinin, çok çiğnenen bir toprağı seçmesine şahit olursunuz. Kara bir sineğin kanat darbesiyle yıkılır boyları boyunuzdan daha yüksek hane duvarlarınız. Bir kadının gözlerinden düşen damlalar Niagara'dan atlayan sularla yarışmaya başlar. Ellerinden; öldürdüğü insanın ten ısısı kaybolmamış bir caniyle tokalaşırken dokunma duyunuz tarfından terkedilirsiniz. Yastığına düşünde öptüğü kızın parfüm kokusunun sindiğini düşünen hadım edilmiş bir sarayoğlanı düşer envanterinizden. 



Minareden verilen sâlâya kulak kesilirsiniz. Hep en önde olmak istediği cenaze merasimlerinden birinde, ilk ve son kez bulunur maktul. Tıp çare bulabilecekken, ayıplanırız endişesiyle ebeveyni tarafından toplumdan izole edilmiş; ruhu kadın, kıyafeti erkek, anatomisi her ikisi birden olan bir merhuma son vazifenizi yaparken niyetinizi ruha göre mi, kıyafete göre mi yoksa bedene göre mi yapacağınızın mantık kasılmalarını yaşarsınız. Size niyetinize göre muamele ederim diyen yaratıcının "niyetsiz namaz olmaz" hükmünü bildiğinize pişman olursunuz. Sonra "Allah kabul eder" düz mantığının arkasına saklanmak isterken müezzinin "er kişi niyetine" nidasını, bir annenin "yavrum sana doyamadım" hışkırıkları bastırdığına şahit olursunuz. Musalla taşında er kişi olduğuna şehadet ettiğiniz daha iki ay önce regl olmuş çift cinsiyetli bir beşerin bildikleriyle yüzleşemeyen cemaati arasında bulunuyorsunuzdur. Bu gerçeği saklamak sizi öldürmez ama akıl kaşınmalarınız sizi rahat bırakmayacaktır.


Gece neye gebeyse onu doğuracak, bizimde sabah göreceğimiz odur. Pompei'nin henüz soğumamış külleri üzerinize düşmek için dizgin çevirdikleri gecenin sonrali günü yaşamaktasınızdır. Göz kapaklarınızı sabah açtığınızda, daha harmanınızı güne yaymamışken, hasılatı harmanınızdan daha ziyade olan bir cerrar dikilir karşınıza. Onu dilendiren sizi, dillendirmeyen zatın üflemesiyle; gönül hazinenizden ukbalara bedel, dünya ölçüsüyle bir çinik nimet koparır verirsiniz. Nasırlı ellerinizi yukarıya açıp şükredecekken cerrarın "bu kadar mı?" mırıldanması çarpar kulaklarınıza... Bir taraftan onu dilendiren, sizi dilendirmeyenin mizan defterini okuyabilmeyi arzularken "veren el" olduğunuza sessizce şükredersiniz.

Vaktinizi çalmaya yeltenen boş vakit muhabbetçisi ayyaşlardan kurtulmaya çalışırken, nazarlarınızı cezbeder merhuma meftun olduğu söylenilen bir dilberin cinsiyeti belirginleşmemiş, her haliyle bakire muamelesi gören gülümsemesi... "Ölümü doğuran bir sevdanın diğer muhatabı bakire olamaz" diye içinizden haykırırsınız da kimse sizi duymaz. Bacak arasından muamele görmeyen her ferdin bakire sayıldığı bir toplumda düşünce fahişelerinin olduğunu iddia etmeniz "dünya dönüyor" iddiasında bulunan zatın devrinde gördüğü meczup muamelesinden daha derin bir muamele görürsünüz. Vesikalı bir hatibin dudaklarından çıkabilecek "kafir" yaftalaması çıkması muhtemel bütün yollarınızı kapatabilecekken siz, toprağın altındakilerinin sessizliğini düşünmeye başlarsınız.


Ölümü doğuran bir sevdanın öbür muhatabı cinsiyeti belirginleşmemiş gülümsemesini yüzünden çeker birden ve kısa metrajlı bir ağlamaya tutulur. Tabloda olması gereken son enstürmanda gelmiştir artık.Aklınızı kaşındıran bu ince mizaha izah gerekir


-Hoşgeldin mevsimlik Niagara



Bekir Kale Ahıskalı
Ağustos 2010
Kekeme Kaval -17 (Akıl Kasılmaları)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder