11 Aralık 2010

26-İçimdeki mızmız çocuk!...


İçimdeki mızmız çocuk!...


Eskiden içimdeki çocuk mızmızlanmaya başladımı bir çözüme problem olmaya çalışırdım.
Çok kısa aralıklarla ağlayıp, peşisıra gülebiliyordum. Bir şeyi ısrarla isteyip, istediğim şeyi elde ettiğimde o şeyin yüzüne bile bakmadığım olurdu.

Tohum sancısı çeken toprağı kazar, suyla  karıştırıp çamurdan evler yaparken kendimi dünyayı yeniden inşa etmişcesine mutlu hissederdim. Oyundan tatmin olunca da ellerim ve elbiselerim kirlendi diye ağlamaya başlamadan önce bu manzarayı anneme nasıl anlatacağımın planını yapar, yiyebileceğim dayağın katsayısını azaltmak için akabinde ağlamaya başlardım. Akşam olunca çamurdan yuvarlayıp, güneşte kuruttuğum misketlerimi sayar, yatardım. Yatakta, bedenim, aklım, kalbim ve ruhum hep beraber uyurdu.


Eskiden kirlenen ellerimiz yıkayınca temizlenirdi. Yaptığımız yaramazlıkların sonucu cezalandırılmak olsa bile "çocuklar sofra hazır!.." nidasını duymuş olmak sicilimizin temizlendiği anlamına gelirdi.Tertemiz vicdanlarımız vardı. Büyüdükçe vicdanlarımız küçüldü ve bizi ilgilendirmediği için göz yumduğumuz her haksızlık bir parça daha kirletti vicdanlarımızı. Hayat, akıl, vicdan üçlüsünü yönetemez olduk.


İçimdeki çocuk gideli yıllar oldu. Hayatı toparlamakta, misketlerini toplayan çocuk kadar bile becerikli değilim. Çocukluğumdan içimde kalan tek iyimserlik, yerin dibine gömdüğümüz bedenlerin ruhlarının, gökyüzünden bizi seyrettiğine inanıyor olmak. O deliksiz uykularımdan eser kalmadı. Yatağıma ise bedenimi zor yatırıyorum. Aklım başka, kalbim başka, ruhumsa daha başka yerde sabahlıyorlar.


Ben büyüdükçe orkestram dağıldı. 

İçimdeki mızmız çocuk! 
Geriye dönüp dağılan orkestramı yönetir misin?



Bekir Kale Ahıskalı
Eylül 2010
Kekeme Kaval - 26 (İçimdeki Mızmız Çocuk)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder