11 Aralık 2010

28. Leyla'ya Miras Kalan


28. Leyla'ya Miras Kalan


Şehirler gördüm.
Altından hafifmeşrep kadınlarının şehvetleri akıyordu. Yüzleşmeye cesareti olan şehirlerin aynalı çarşıları vardı. 


Şehirlere gittim, kendimi bir türlü götüremediğim şehirlere. Şehirlerden geldim, kendimi orada bırakarak.Ben dursam bile giden yollar gördüm.Her nereye gittimse gölgem dediğim sürüngenle yaşamak zorunda kaldım. Sevişirken bile.


Şehirler gördüm.
Yağmurlarından geriye toprak kokusu kalıyordu. Ağlayan sokakları vardı. Üzeri betonla örtülen toprağına daha saçları ıslanmadan inen yağmurları vardı. Saçlarını ıslatmadan bedenine sürüklenen yağmur sinelerinin dikliğini törpüleye törpüleye koca dağları küçük rampalara küçültmüştü. 
  
Şehirler gördüm.
Kokularından çığlıklar yapmışlardı.Yüzölçümü yüreğinden büyük kaygılar yayılıyordu yüzlerinde. Herkese çelme atan hayat farklılıklar sunuyordu.
Ahalileri kendi ezgilerini besteliyorlardı. En çok günahı olanlar en derin duaları ediyorlardı.


Şehirler gördüm.
Direnci zayıflayan soğukları topraklarına zemheri düşürüyordu. EziLdikçe karları, büyüyordu çiçekleri. Dilberleri dillerinden doğuruyorlardı. Urbasız günahları vardı.


Şehirler gördüm.
Kanaviçeli bir mendilllere bırakılmış kokuları vardı. Konuşunca anlaşılan, gülümseyince inanılan meltemleri vardı.Çıngıraklı yalanları da, doğrularla uzlaşamayan.Sevmelerden uzak gönüllerini zehirli örümcek ağları bağlayan semtleri de vardı. Kara bir tahtaya, beyaz tebeşirle kirli yalanları da yazılabiliyordu.


Şehirler gördüm.
Çalışkan ölümleri, bitişken sevişmeleri vardı. Ölecek kadar mutsuz olan insanları hiç olmazsa ölmeyecek kadar sevişiyorlardı. Terlemeden sevişmenin başka günah olduğunu bilmiyorlardı. Kendini vermeden bir dudaktan bir dudağa nem akıtan güzelleri vardı. "Mutluyum" gibi püsküllü yalanları vardı. En büyük yalanı bedenleri söylüyordu. Her gece güneşi doğururken ölen geceleri vardı. Gün geceden yana gibidir. Şehir terlemiyordu dokunuşlardan,  kuğuya dönüşmüyordu dokunuşları. Bir sevişme fihristesi olmaktan uzaktı öpüşmeleri.


Şehirler gördüm.
İlk yaz gibi diri gögüslü ve yazın sonuna bereket doğuran dallar gibi memeleri süt veren, sonbahar gibi sütyensiz iklim ve kış orgazm olmayı unutmuş ebeleri tuman defilesi sunuyorlardı.Erkeklikleri uyutmazken erkekleri, huzursuzken dişileri, yatağında  aklından iri parçalar koparamadan ve şehvete dönüşemeden sönen volkanları vardı.


Şehirler gördüm.
Mecnun'u gitmiş Leyla'sına miras kalan viraneleri vardı
Meddahı ölmüş bir oyun kadar yetimdiler.


Bekir Kale Ahıskalı
Eylül 2010
Kekeme Kaval -28

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder