Sevgiyi doğuran gözler
Yaşatan sözlerdi
Gönül tokluğunaydı aşkı
Aşkı kime anlatsa anlamayacak
Anlıyormuş gibi yapacaklardı
Hicaz dilencisi
Ölümü bilmezdi, öldürmeyi de
Birini sevinceye kadar
Özlediği kadar sever
Sevdiği kadar özlerdi
Ebcedi tutturamadı bir kere
Sabahları görmüş olmasa
Karanlıklar koymazdı ona
Gemsiz atlılar geçiyordu yüreğinden
En derin mavisi kirlenmişti gönül denizinin
Çölde yalınayak
Çölde yalvararak
Tanrı armağanı fukaralığıyla
Şiltesizdi bütün yaşamı
Bozbulanık akanın huyu suyu belliydi
Durgun akan nehirlerden korkuyordu
Her şeye yeniden başlayacaktı
Düşen yıldızını bulmaya gidiyordu
Dudakları da olmasa
Süt beyazı düşlerine
Zift karası küfürler yaklaşıyordu
Önce küfredecekti.
Kurduğu bağdaşı bozup çölü terkedecekti
Bir sır kadar güzel/miş
Sövmek isteyip sövemediği
Erkendi...
Aynalarda uyanmamıştı fukaralığı
Kendinde değildi, uyuyordu gözleri
Kendine gelince fukaralığını hatırlayacak
Tüfek çatar gibi çatacaktı kaşlarını
Abdestsiz çıkmazdı dilenmeye
Bilmezdi ki zenginin cimrisine el
İnsanın sevgisizine gönül açılmayacağını
Çocuklarının ağlamasına uyandı birden
Derin bir nefesle sarhoş edercesine ciğerlerini
Sonra bir ah çekti ki
Dilsiz bir gecenin mağara kapısı ağzından
Bir dağın lav kusmasını andırıyordu
Avuç içlerine sığdırmaya çalıştı dudaklarını
Düşü ve dönüşü olmayan Hicaz Dilencisi
Paslı bir döşe hamallık etmekten usanmıştı
Bir gün, bir yıl, bir ömür
Yitirmemecesine bulmak tokluğu
Cimri değildi ki cömerdi kıskansın
Adı çıkmıştı bir kere
Geceyi beklemez
Günün her saatinde yalvarırdı Tanrıya
Küçük Asya kadınlarının elleri gibiydi elleri
Bir kez daha açtı ellerini
Önce “beklemek”
Sonra “sabrın sonu selamettir” yalanı
Hangi yalandı onu uzak şehirlerde
Karnı tok diye anlatan
En büyük yalan buydu işte
Her gece omuz başlarını öpüyordu fukaralığın
Toprağı kurak olanlar serin yağmurlar beklerler
Ah! Senin kaç yatak adresin var fukaralık
Kaç adreste istenmiyorsun’ diye mırıldandı
Fakirliğin resmini yaptığı gün gecesiz kalacaktı belki de
‘Elleri ölmüş ressam
Gözlerine sahip ol!
Gözlerin gözlerime sızıyor’ dedi birden
Hicaz’da ekmek dilenmek
Sevgi dağıtmaktan daha kolaydı
İnsan yığınları akmıştı bu beldeye
Tanrıyı yakın olmaya geliyorlardı
Tanrı’nın emirlerinin bazılarını unutup
İçerisinde sevgi olmadıktan sonra
Veysel'in gözleri görse de sevmezdi belki
Sevgi dileniyordu Kays
Bu yüzden Hicaz’ın en büyük dilencisiydi
Bekir Kale Ahıskalı
2010
Seher Yolcusu Sebeyi Düşlemek 30
Gönül tokluğunaydı aşkı
Aşkı kime anlatsa anlamayacak
Anlıyormuş gibi yapacaklardı
Hicaz dilencisi
Ölümü bilmezdi, öldürmeyi de
Birini sevinceye kadar
Özlediği kadar sever
Sevdiği kadar özlerdi
Ebcedi tutturamadı bir kere
Sabahları görmüş olmasa
Karanlıklar koymazdı ona
Gemsiz atlılar geçiyordu yüreğinden
En derin mavisi kirlenmişti gönül denizinin
Çölde yalınayak
Çölde yalvararak
Tanrı armağanı fukaralığıyla
Şiltesizdi bütün yaşamı
Bozbulanık akanın huyu suyu belliydi
Durgun akan nehirlerden korkuyordu
Her şeye yeniden başlayacaktı
Düşen yıldızını bulmaya gidiyordu
Dudakları da olmasa
Süt beyazı düşlerine
Zift karası küfürler yaklaşıyordu
Önce küfredecekti.
Kurduğu bağdaşı bozup çölü terkedecekti
Bir sır kadar güzel/miş
Sövmek isteyip sövemediği
Erkendi...
Aynalarda uyanmamıştı fukaralığı
Kendinde değildi, uyuyordu gözleri
Kendine gelince fukaralığını hatırlayacak
Tüfek çatar gibi çatacaktı kaşlarını
Abdestsiz çıkmazdı dilenmeye
Bilmezdi ki zenginin cimrisine el
İnsanın sevgisizine gönül açılmayacağını
Çocuklarının ağlamasına uyandı birden
Derin bir nefesle sarhoş edercesine ciğerlerini
Sonra bir ah çekti ki
Dilsiz bir gecenin mağara kapısı ağzından
Bir dağın lav kusmasını andırıyordu
Avuç içlerine sığdırmaya çalıştı dudaklarını
Düşü ve dönüşü olmayan Hicaz Dilencisi
Paslı bir döşe hamallık etmekten usanmıştı
Bir gün, bir yıl, bir ömür
Yitirmemecesine bulmak tokluğu
Cimri değildi ki cömerdi kıskansın
Adı çıkmıştı bir kere
Geceyi beklemez
Günün her saatinde yalvarırdı Tanrıya
Küçük Asya kadınlarının elleri gibiydi elleri
Bir kez daha açtı ellerini
Önce “beklemek”
Sonra “sabrın sonu selamettir” yalanı
Hangi yalandı onu uzak şehirlerde
Karnı tok diye anlatan
En büyük yalan buydu işte
Her gece omuz başlarını öpüyordu fukaralığın
Toprağı kurak olanlar serin yağmurlar beklerler
Ah! Senin kaç yatak adresin var fukaralık
Kaç adreste istenmiyorsun’ diye mırıldandı
Fakirliğin resmini yaptığı gün gecesiz kalacaktı belki de
‘Elleri ölmüş ressam
Gözlerine sahip ol!
Gözlerin gözlerime sızıyor’ dedi birden
Hicaz’da ekmek dilenmek
Sevgi dağıtmaktan daha kolaydı
İnsan yığınları akmıştı bu beldeye
Tanrıyı yakın olmaya geliyorlardı
Tanrı’nın emirlerinin bazılarını unutup
İçerisinde sevgi olmadıktan sonra
Veysel'in gözleri görse de sevmezdi belki
Sevgi dileniyordu Kays
Bu yüzden Hicaz’ın en büyük dilencisiydi
Bekir Kale Ahıskalı
2010
Seher Yolcusu Sebeyi Düşlemek 30
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder