29 Aralık 2010

Meğer ne çok şeyin olamamışım

Meğer ne çok şeyin olamamışım


Ah Sinhare ah!
Bu şehrin bize en çok benzeyen yanı
Tıpkı bizim kahkahalarımızdan geçen gözyaşları gibi
Güneşinden yağmurlar geçiyor olması


Gökkuşağına alınmayan renk gibiyim
Bana bir mum gibi yanıp tükenmek düştü bu aşkta
Bana bir yar vermedi diye gecenin alnında kara bir leke var
Bir vefa diyerek hilali göstermediğim omuz başlarımdan
Yar gelip çözecek diye göğsümde ilikli bıraktığım düğmelerden
Kuşandırıp bir güzelin saçlarına sefere yollayamadığım parmaklarımdan
Onları okşayacak bir el getiremedim diye saçlarımdan utanıyorum


Bu gece de bedenimi kollarının arasına yollayamadığım için
Beni bağışla Sinhare
Bir türlü Mecnun’un olamadım işte
…/olabilseydim eğer hasretinle çölleşirdim
Aslında ben bu gövdeyle yaşamayı hak etmiyorum


Bir güzelin tenine çarpıp parçalanarak çoğalacakken
Boşluğa iterek intihara zorladığım için soluklarımdan
Az ve öz konuşmak erdemini unutturup
Gece boyu fısıltı alfabesiyle hallenmeyi beklerlerken
Miskin bir yalnızlığa mahkum ettiğim dudaklarımdan
Bir türlü sana çıkarmayı başaramadığım yollarımdan utanıyorum


Bu gece de soluklarını tenimde toplayamadığım için
Beni bağışla Sinhare
Bir türlü Yunus’un olamadım işte
…/olabilseydim eğer dertlerinle dertlenirdim
Aslında ben bu sevdayla yaşamayı hak etmiyorum


Korkağın tekiyim işte
Saatim varlığa değil, bir boşluğa koşuyor sanki
Vuslata açlığım
Bir eşkiyanın kana olan açlığından daha mı az
Bu sevdayı ne şiirlere sığdırabildim nede kalbime
Ben bu sevdada sevmekten sanığım
Yağmur kokan düşlerime sahip çıkamıyorum
Kendi uzuvlarımı fişliyor bak
En soylu umutlarımın soyu tükeniyor


Bu gece de parmaklarını saçlarımda ağırlayamadığım için
Beni bağışla Sinhare
Bir türlü Ferhat’ın olamadım işte
…/olabilseydim eğer engellerini kaldırırdım
Aslında ben bu sineyle yaşamayı hak etmiyorum


Her şeyin tanıdıktı, en geçmişimden geliyordun
Yıkıntı bir şiir gibiydim
Ela gözlerinde olmasa unutulup gidecektim
Her şeyim sen olsa her rengim sana çalsa
Nereye gitsem beni adam sanıyorlar
Beni en çok sen sansınlar istiyorum
Sünnetsiz bir ecnebi kadar kıymetlendirilemedim ya
Hala bu yüreği söküp avuçlarına koyamıyorsam

Bu gece de göz bebeklerimi akıtamadığım için
Beni bağışla Sinhare
Bir türlü Yakup’un olamadım işte
…/olabilseydim uğruna gözlerimi verirdim
Aslında ben bitkisel bir hayat yaşamayı bile hak etmiyorum


Kuru bir ağaç gölgesi gibi
Boş bakıyor olsam da
Kör olana dek bakmama izin ver ki
Ya kendimde kendimi doğurayım
Ya kendimde kendimle yok olayım
Gelmeyecek bir tramvay durağında bekletiyoruz aşkı
Bedenim kırsal bir kasabaya döndü
Akan pınarlar değil akmayanlar tükenir hayatta
Toprağın en büyük umudu gökyüzünün ağlaması değil midir
Aslında ben bu hayatta ağlamayı da hak etmiyorum ya
Sen yine de bırak Sinhare
Bırak ağlayayım
Belki sokağına düşen bir yağmur tanesi kadar değer olabilirim
Belki sokağının sakınılan çamuru kadar kıymet bulurum



Bekir K. Ahıskalı
27 Eylül 2008
Sinhare yi Beklerken 45

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder