1 Aralık 2010

Olsun yine de geldin ya



Olsun yine de geldin ya

Sana her ayrılık gününde yazmayı planlıyordum. Önceki gün iki tane mektup birden yazınca ve dün uzunca ve her şeyimizi konuşunca gün içerisinde yazmak istemedim. Zaten geç saatlere kadar seninleydim ve güzelliğinden kısa bir bukle de olsa içmiş bulundum. Sana söz verdiğim gibi içimdeki parçalanmalara tıbbi bir yardım almaya çalıştım. Programından ve planlarımdan bahsettim. Onların neden aksamaması gerektiğini, benim için önemini anlattım. En azından bir sonraki güne kadar ayakta kalmamın gerekli olduğunu anlatabildim. Odama geldiğimde saat bir hayli ilerlemişti ve ben sana yazmaya başladım.

Sana-bana dair birçok şeyi konuştuk. Seninle konuşmak ilahi bir sohbet gibi geliyor bana. Kulaklarıma işlediği gibi kalbimi yerinden fırlatacakmış gibi çarptırıyor. Oysa ben maziye dair şeylerden sadece ve sadece ders çıkarmak amacıyla bahsedilsin isterdim. Genelde de öyle yapıyorum. Ama anlatmadığım bir şey bırakmıyorum. Her şeyi anlatıyorum. Ayrı yaşadığımız geçmişimizi biriktirmek bize hüzünden başka da birşey vermiyor. Yine de seninle konuşmak ilahi bir sohbet gibi.

Zaman içerisinde yaşadığım sıradışılıkları anlatmak istemiyordum. Aylardır biriktirdiğim yanları vardı. İhtiyaç sahibi yaşlı bir kadının seni tanımadan bilmeden adını sikrederek benden yardım istemesinden, araba kullanırken ölümle burun buruna geldiğim anda kulaklarıma dolan o ismimi fısıldayışına kadar. Bunların hepsi benim için özel oldukları kadar sana açılacak olan kapının da işaretleri. Burada hangimiz neyi bekliyoruz sorusunu sorduğumda senin ifadenle "vaadedilmemiş olanı" diyebiliyorum. Alında bu beslediğimiz, büyüttüğümüz iç güzelliklerin bir sonucu. Dokunmadan bilmeden yaşamak ve bu yaşama o kadar odaklanmak ki üzüntüsünü üzüntüsü bilmek, tasasını tasa.

Bende aradığın geçmişe dair izlerin sende çıkabileceğini düşünmemiş değildim. Sana ilk günlerden bu yana "soru soran adam değilim, bu sebeple beni aldırmaz, vurdumduyma adam olarak değil soğukkanlı adam olarak algıla ki beni yanlış değerlendirmeyesin" diyen adamdan eser kalmadı. Her şeyini bilmek istemekteyim ve bu merak sadece benim istememle değil, senin da paylaşmanla giderilecektir. Sana bahsettiğim cevabını bildiğim soruları karşımdakine sormaktaz haz almıyorum. Zaten yaralarım derinleştikçe derinleşiyorlar bir de onları kaşıyarak kanamayı hızlandırmamalı. Nedir bu kanama meselesi diyeceksin belki de ben sana hep açık oldum, bunu yaparken içimdeki kızı geçmişten bugüne nasıl taşıdığımı, nasıl beklediğimi ne acılarla karşılaştığımı, hayatın acımasızlığı karşısında neler çektiğimi de anlattım. Bana dair kimsenin cevaplarını bulamadığı ve hep kafalarda yarım kalan bilgileriyle kendilerince cevaplar bulduklarını benimse onları düzeltme adın bir gayret sarfetmediğimi bunun benim için önemsiz olduğunu, benim için önemli olanın arkasını çıkarların, menfaatlerin beslemediği say, içten ve karşılıksız tebessümünün bildiğim, gördüğüm, beklediğim her şeye bedel olduğunu anlattım. Umarım birgün beraberce karşılıklı her şeyi anlatır-kapatır ve sadece bize dair şeyler konuşuruz. Ben bana geldiğin zamanı bilirim. Benim sevmenin bir değeri yok mu?diye sordun; olmaz mı sultanım? hayatımda değer bulduğum bu yanımdır işte. Senin beni seviyor olman.

Sevgili

Bazı duygular anlatılamaz, ne kadar anlatılsa hep bir şeyleri eksik kalır. O sebeple gözlerine bakmayı, bakabilmeyi çok özledim. Sevgi her zaman bilindik kelimelerle söylenmiyor işte. Bazen bir bakışın bana dünyalar veriyor, bazen bir tebessümün beni nice afetlerden koruyor bilemezsin. Bu dünyada hiçbirşey seni sevme hakkımı elimden alamayacak. Sevmek var olmayı, hayatta kalmayı gerektirir çoğu zaman. Olmayanı da severiz ama olması sevilene de güç, kuvvet verir. Ne çok aradım seni, başka yüzlerde, başka gülüşlerde yakalamaya çalıştım. Aldanmışlıkların kenarına geldiğim zamanlar bile oldu neredeyse. Seni bulabilme ümidini hiç ama hiç kaybetmedim. Ne kadar geç olsa da buldum. Ortada olsaydın, uluort olsaydın seni bulamayabilirdim. Rabbim seni bir emanetçiye emanet etmiş olmalı ki oradasın. Ben böyle bakıyor ve böyle düşünüyorum. Sen emanetini ehlini verinceye kadar bana tatmadığım acılar attırılacak, çekmediğim ne kadar acı varsa çektirilecek. Sen bana bunları da öğretmeye geldin aslında. Dağ başlarından aşağıya doğru koşan, yuları bırakılmış, gemsiz sular gibi gelişin sebepsiz değildi. Sen de bana karışmak istiyordun. Geç kalmışlığımın farkındaydın belki de bundan dolayı koşuyordun. Sende tüm seller gibi ne önüne ne çıkarsa kendine katarak çıkıp gelmiştin. Budur belki de bana söyleyemediğin yara. Yüzündeki göz izini, dudağından geçen sözcüklerin ayak izlerini farketmediğimi sanma. Ben bu selin geldiği yere dönmek istemediğini ancak bende kalmasından anlarım. Olsun yine de geldin ya. Seni arayışlarıma, ağlayışlarıma, bir son verdin ya. İç kırığı gibi gözüken konuşmalarımın aslında gerçek bir muhatabı olduğunu gösterdin ya.. Geldin ya işte...
 
Seninle her şey güzel. Konuşmak, ağlamak, yürümek, uyumak, düşlenmek... Nefes almam bile değişti san ki ben seni soluklarımla çekiyorum. Seni büyütüyorum içimde ve seni üflüyorum havaya. İçinde senden numuneler olan hava bile daha bir sevecen, daha bir çekilesi oluyor. Hayat senin varlığınla güzel. Sen ki san ki beni sevgili diye yüreğinde doğrurup gitmiştin. Bense seni bekliyordum kapı aralığında. Döndüğün vakit elmaşekerleri getirmemiştin. Bir gül bile yoktu elinde ama sen gelmiştin ya. Aslında sen de bilmiyordun geldiğin yeri birgün seveceğini, o konağın beklenen misafirinin sen olduğunu. Beklendiğini ve beklettiğini... Olsun sen yine de geldin ya.
 
Artık milyarlarca kalbin çarptığı yeryüzünde yalınız değilim. Zorladığım ilahi kapılar açıldı bize. Düşünüyorum... Dalıyor ve duygulanıp ağlıyorum. Beni bensiz bırakacak kadar çok seviyorum seni. Yokluğum pahasına, vazgeçmeyeceğim; doyulmazlığından, kanılmazlığından... Sensizliğime rağmen gelme ihtimalinin ihtimalini düşünerek mutlu olmaya, hayata tutunmaya çalışırdım. Ayak altında ezilen karınca gibi olduğum oldu. Bir avcının önce öldürüp sonra onunla resim çektirdiği bir av gibi olduğum da oldu benim. Sonra sen geldin, küllerimden bir saray inşa ettin. Yıllardır doyasıya yaşamadım, tatmadım diye kınandığımda tutunduğum "birgün ben bu aşkı öyle bir karşılayacağım ki aşkımın küllerinden bir köy inşa edecekler" sözüm gerçeğe dönüştü işte. Ilık ılık yayılmaya başladın kalbimden çıktığın yolda. Bilmediğim arzularla, gelmez dediğim hazlarla kapımdasın ya! Tatmasam ne çıkar sen geldinya geçen zamanın ne önemi var ben senin için yazıyorum ya! Sen ruhuma pencereler açtın ya, renklerimi değiştirdin ya! 

Varlığınla varlıktan öte şeysin.

Şimdi yokluğunun nasıl bir boşluk oluşturacağını anlayabiliyor musun? Anla biraz. Sen geldin ya değersizliğime değer oldun ya! 30 Kaım 2010
 
Bekir Kale Ahıskalı
Lebibeye Mektuplar 184
Olsun yine de geldin ya

4 yorum:

  1. ıssız bir adaya yaklaşıyorken , dur ve düşün .
    Seni nelerin beklediğini bilmiyorsun orada.
    Ufuktan bakarken sessiz ve sakindir ama yaklaştığında beklenmedik fırtınalara hazır olman gerektiğini bil.
    Fırtınaların ardından doğan güneş daha güzel olur diyenlerdensen eğer , o zaman devam et yoluna ...

    YanıtlaSil
  2. yorum yazamadım hocam kusura bakma. yada okadar çok yazdım ki okunması mümkün olmadı.bu kadar duygu selinin önünde kimse duramaz.duramadım mende. aktı yanaklarımdan, iz bıraktı göz yaşalarım. bu kadar güzel duyguları yaşayan o güzel gönlünüze umarım gelen kimise layik olur geldiği yere.sizi mutlu eden her kimise onada hoş geldin diyorum dostumuzu mutlu ettiya gelişiyle sağolsun.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Dost

    Bence edebiyatta budur işte. Akıcılığıyla okunup, okutturmasıyla ayrı bir güzellik. Burada en önemli paye kimi resmettiğinizdir. Bana bu duyguları yaşatan insana müteşekkirim.

    Ona da derim ki

    Sevdası olmasaydı
    Kim bilirdi ki kimim ben

    YanıtlaSil
  4. evet, güçlü bir kalem

    YanıtlaSil