11 Aralık 2010

14-Kuşkulu Kahkaha



Hayatı yakaladım derken, tavandaki ayak izlerini farkettim. Tavanda bir kertenkele gibi izler bırakmıştı. Kalbi kararmış orta mahalle kadınının henüz numaralamayan ayak izleriydi.Tavana ayaklarıyla basabilen insanoğlundan gelebilecek zarara karşı bir dua arıyordum. Sonra elimi cebime atıp küçükken iki saatte tırmandığım dağın bütün taşlarını çıkarasım geldi. Oynarken yuvarlak, kavga ederken yamuk olanlarını seçtiğimiz taşları... Sonra elindeki kemik tarakla saçlarındaki akları süpürken gördüm aynı kadını. Gözlerim gözlerine değdi bir an. Gözlerinden şerli deve katarları geçiyordu. Gözlerimdeki ışığı gözleriyle tokatlıyordu. Bakışlarımdaki en önemli dalı kırdı birden. Kırılan bakıştı tıpkı önce kırılan sonra kuruyan sonra da ormanı ateşe veren dal gibi düşünce toprağımı yakıp kavuran. Kuşkulu kahkahaları yüzüme daha fazla yayılmasın diye topladım düşünce atlasımı ve kendimi kendimden kaçırdım...

./.

Bu günde akşam oldu. Başından sonuna çiçekli perdeleri çekerken yuvarlak dünyanın yarısını perdeledim sanki. Akşam olunca perdeleri neden çekerizki... Karanlığı görmemek için mi yoksa bir nebzede olsa karanlığı aydınlatacak olabilen mumumuzun tırnaklarını karanlığa geçirebileceğinden mi korkarız ? Işığını karanlığa verebilen mum ışığından ne kaybederki... Bir bombanın fitilini ateşleyen alev bomba patlayıncaya kadar bir şey kaybetmiyordu sakinliğinden. Yine de afilli bir kıvrıklığı vardır koşarak ilerlediği fitilin üzerinde. Kuşkulu bir kahkaha taşır dudaklarında akıbetini bilmeden...


./...

Her şey sakin olduğu zaman, bir şeyler oluyor demektir. Sezginin ışığı söner, dikkatin pili biter. İşte o farkına varılmayan şeyler, ıssızlık denen çölün kum tanelerini oluşturur. Bu ıssızlık çölünde kuşkulu kahkahalar olmaz. Çölün ayaklarını boyayan, riyadan uzak ahşap rengi ıssızlık budur.

./...

Bir gün Eflatun sokakta maskaralık eden bir çocuğu azarlamış. "Beni önemsiz bir şey için azarladınız" demiş çocuk.
"Ama alışkanlık önemsiz bir şey değildir" diye cevap vermiş Eflatun.

Yıllar geçsede insanoğlunun alışkanlıkları sadece ufak değişiklikler yaparak hüküm sürüyordu galiba. Yedisinde kuruyemiş kabuklarını sokağa atan çocuk, yirmisinde sokağa sigara izmariti atıyor ve kırkında sokağa tükürüyor. Alışkanlıklar bir gösteriye, biçim değiştirmeye dönüşür. Tıpkı kuruyemiş kabuklarının izmarite dönüşmesi gibi. Ortamı örnekler oluşturur.Örnekleri ise oluşan ortam besler. İşte böyle bir noktada kopar kuşkulu bir kahkahayla bağlanmaya çalışılan dostluk sicimi. Böyle bir durumda ağzıyla kuş tutmak gibi bir maharete sahip olsa dahi dostunuz, dostluğunuzu ayakta tutan en önemli direğini kendi ellerinizle çekersiniz. Gerçeği gözden kaçırmadan yaşamalıdeğil mi?


./...


Kendini tanımadan, gerçek rolünü oynayamaz insan!...
Hayatımın en kalabalık vakitleri, insanların en ıssız vakitlerine denk geliyor. Ben tek bir zaman kalabalık oluyorum o da seher. Seher vaktinde kuşkulu kahkahalar olmuyor. İnsan kendisinin vaktin en emininde hissediyor



Bekir Kale Ahıskalı
Ağustos 2010
Kekeme Kaval-14 (Kuşkulu Kahkaha9

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder