11 Aralık 2010

32-İda’nın Kolları


32-İda’nın Kolları 

Burası yeryüzünün saçlarının en gür olduğu yerler Göçmen kuşlar gagalarındaki güzellikleri bu güzelin kollarına bırakmış olmalı. Sarı Kız denizden çıkalı çok olmamış. Vücudundan süzülen tuzlu sular yerini tatlılığa bırakmış, toprak yeni uyanmış beden gibi hafif nemli. 


İda; ayaklarının denize sokmuş keyif çatıyor. Deniz İda’yı oyalamak için sürekli dalgalarını gönderiyor. Az ile yetinmiyor İda, bu haliyle küçük Anadolu kadınına hiç benzemiyor. 


İda’nın kollarında olmak Tanpınar’ın ifadesiyle 'Yavaş yavaş bir hülya adamı oldum.' dedirtiyor insana. Bir kere insana sadakatsiz sıfatını yapıştırtmıyor zirvesine tırmanmak, sinelerinin arasında yatmak ve edebiyatçı için artı hayaller katıyor bu güzelin kollarında olmak. 

Bir yerlerinizden yaralanmışsanız eğer taze boynuzlanmış bir ilişkinin en temel merhemi İda. Hani saçlarını bedeninize şöyle bir serişi var ki ne varsa maziden getirdiğiniz birden döküveriyorsunuz kafanızdan. Tanrılar Troya Savaşı’nı buradan izler ve heyecandan ayağa kalkan tanrının ten ısısı sinmiştir. Sarı Kız dünyaya gelirken tüm Güre sancılanmış olmalı. Tarih öncesi ensestliğiye ve yakın zamanın en sesliliğiyle dimdik durur İda.

Her gencin geleceğe yönelik hayali olan; Ahıska’da giyinik Sarı Gelin neyse bu kıyılarda çıplak Sarı Kız o. Yine de elleri terleyen gelinlerin tenlerini soğuttukları zirvelere sahip buralar. Öpülmekten Olivia dudaklı gelinler görürsünüz buralarda.

İleri yaşlarına rağmen kadınlıktan kesilmeyen nineler ve olivia ağaçları kadar uzun yaşayan erkekler. Düşlerin çok telaşların tek olduğu topraklar burası. Kulaklarımıza ansızın düşen “Hasan Boğuldu” çığlıklarına rağmen İda’da yaşama doyum olmaz. Öpünce moraran dudakları, nemlenince kesik kesik akmaya başlayan soluklar ile en arzulu bedenin kollarıyla sarar İda.

Bekir Kale Ahıskalı
Eylül 2010-09-14
Kekeme Kaval-32

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder