11 Aralık 2010

34-Ben gidiyorum. Sen de gel...


İnsanoğluna irade bahsedildiği günden bu yana kendi kararlarını kendisi verme yeti ve irade kuvveti sınanmaya başlanmıştır. Bu İlahi kudretin izlediği bir yoldur. Sizi yoktan var eden, size akıl, iz’an gibi meziyetler de vererek bunları kullanmanızı istemiştir. Bütün bunlarla birlikte bizi bu yoldan döndürmek için meydana gelen sebep, hata, zâfiyet gibi her neticenin merkezine de şeytanı oturtmuştur.

İradesizlik ve iradeyi kötü kullanmaya nefsi zafiyet, bunların doğru ve yerinde kullanılması ile akış şemasına da doğru yol denilmiştir. Mutlak güce baş eğme ve bunu metodize ederek yaşam şekli haline getirmeye ise inanç denilmiş. Bize yaşam denilen bu pınarın suyunu doğru kullanma, suyu bahşedene şükretme, adalet, muhabbet, iman ve itikat gibi temel unsurları nerede, nasıl, ne şekilde kullanacağımızı gösteren bir elçinin sunumunda bir kitap verilmiştir.

Ne kitabın doğruluğuna ne de onun tebliğinde aracı olan elçilere asla ve asla şek ve şüphe ile bakmamamız öğretilip öğütlenmiştir. Biz de duyduk, tasdik ettik diye dillerimizle ikrar vermişizdir.

İnanma insanoğlunun hilkatinde hücrelerine derc edilmiş bir ihtiyaçtır. Herkes ama herkes bir şekilde bir şeye inanır. Ateizm denilen savın savunucuları bile bir varlığa değil yokluğa inanca inandırmaya çalışırlar. Neticede bizler var veya yok gerçek yada yalan, az yada çok bir şeylere inanırız. “Beşer nisyana müpteladır” ın mucibince unuttuklarımızı, göremediklerimizi, bilmediklerimizi vs kategorize etmeden içimizdeki genel bir tanımlamaya sokarak elimizdeki verilerle bir hüküm çıkarırız. Ancak ne var ki bilgi arttıkça doğru değişir ve bizler hata denilen o cürmü işlediğimizi ya geç fark ederiz yada hiç fark etmeyiz. Bu bilgilerden hareketle yıllar önce okuduğum ve hayatımda düstur haline getirdiğim, doğruluğuna şeksiz şüphesiz inandığım “benim davam haktır demeye hakkın var ama yalnız benim davam haktır demeye hakkın yoktur” sözü…


Hakikaten derinlemesine düşündüğümüzde kavgaların temelinde yalnızca kendi inanç ve davamızın doğruluğuna inanmamızın, başkasına veya menfaatimize uymayana hayat hakkı vermediğimiz düşünce ve eyleminin yattığını görüyoruz.


Bizim hür irademiz, konuşma serbestiyetimiz başkalarının esaret ve mahrumiyetine sebep oluyorsa bu irade kudreti değil, bir iradenin diğer iradeye mezalimi olur.

Cüzi iradesini doğru kullanamayanlar bu eksikliklerini başka kılıf ve örtülerle izole ederek bize sunmaya çalışırlar. Bazen öyle mücadeleler görürüz ki şaşırıp kalırız. Bir savaşta vatanın kurtulması için çarpışanla bostanının kurtulması için çarpışan aynı gücü sarf edebilirler, aynı uykusuzluk ve sıkıntılara katlanabilirler ancak kazançlarına gelince birisi vatanı kadar kahramandır diğeri bostanı kadar… Burada her ikisi de iradesini kullanmış ve davaları kadar büyüklüklerini ispatlamışlardır.

İnancımızda “ameller niyetlere göredir” denilir. Sizin niyetiniz ne ise o kadar büyük ve âlisinizdir. Burada bize düşen bunun bir işaretini emaresini göstereceksek ıslığımız güttüğümüz sürüyle orantılı olsun der atalarımız. Güttüğü iki koyun ıslığı dağları alan çobanların makbuliyetinin ne olduğu meyandadır.

Şimdi “Ben gidiyorum. Sen de gel” demiyorum. "Gel" diye ısrar etmem bile senin iradene, düşünce ve iz’anına saygısızlık olacağından susuyorum. Hem sen; "Ben gidiyorum. Sen de gel" dediğimde yön belirleyecek kadar iradelisindir. Seni Yaratan sana da cüzi irade diye bir şey bahşetmiştir. Her nefis kendi fiilinden sorumludur. Gelirsen yol arkadaşım olursun gelmezsen yine arkadaşım olursun.



Daha iyi ve daha güzele, hep beraber el ele..


Bekir K Ahıskalı
Haziran 2009
Kekeme Kaval-34


Not: En son okuduğum kitap Kriton Dinçmen’in eski Yunanca’dan çevirisi olan Sapho’nun şiirleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder