11 Aralık 2010

41-İlk yayın organım "Daraba"

41-İlk yayın organım "Daraba"

Çocukluğumun en gevrek setidir daraba. Sesten yalıtılamamış ama yinede bir set, bir engeldir. Geniş tahtaların perde şekilinde yerleştirilmesiyle oluşturulan bir duvar şeklidir. Daha çok iç odalar için düşünülür ve bu odalar hiçte küçük değillerdir. Ayrıca fakirlikten sebep bu ahşabın boyanma gibi bir lüksü yoktur ve zamanla siyahlaşan zemininin üzerine eski gazete kağıtları yapıştırılırdı. Onlarda eskiyince özellikle babaannem gibi titizlikten uzak ama görüntüye önem veren kadınlar için sararan gazete yapraığının üzerine bir yenisi daha yapıştırılır ve sararan kısımlar görünmez hale getirilirdi. Yağıştırılan gazete kağıdı sararıncaya kadar gazetede ne varsa hepsini ezberleyecek kadar okurduk.

Zaman geçtikçe bu düz zemini kendi amaçlarım doğrultusunda kullanmayı öğrendim. O koca alanı kendime ev içi ilan iletişim ve haber sayfası yapmaya karar verdim. Tabi dayağı göze alıyorsunuz. Gazetede yazılı olanların bir nizamı olmasına rağmen ben boş alanları kullanmaya çalışırdım. Yazdığım yazıları düz ve okumanaklı yazmayı beceremediğimden kirli olan bölümleri daha da kirletmiş izlenimi verirdi. Bu görüntü bana azarlama veya tokatlama olarak geriye dönerdi.

Nedendir bilinmez (sanıyorum inançtan kaynaklanan bir durum) ama yediğimiz dayaklar hem yüzümüze atılmazdı hemde kolay kolay çıplak elle dayak yemezdik. El süpürgesinin sert tarafıyla yapılan bir ceza yöntemiydi (ki biz buna süpürgenin gavur tarafı derdik). Dayak yeme pahasına isteklerimi, hoşlanmadıklarımı yazarak yayınlardım. Dediğim gibi dayağıda yediğim oluyordu. Basın özgürlüğümü ilk kısıtlayan yönetim o yönetimdi. Ben büyüdükçe özgürlüğümü kısıtlayan birim ve kurumlarda büyüdü. Bugün sopayı aba altından gösterse de en büyüğüyle karşı karşıyayım.

Bu sebeple ilk yayın organımın adı 'daraba' dır. Tek yazarlı ve tek konuşanlı bir ortamdan bugünlere geldiğimi düşündükçe nostaljiyle birlikte bir iç acısı yaşıyorum. Yeni evimizi yaparken o tahta daraba oda da yıkıldı. Annemin dediğine göre o gazete kağıtlarını kazıdığımda dokuz-on kat üstüsteydi. Tabi o zamanlar o yazdıklarımı saklamayı akıl edemedim. Akıl etseydim bile bana özel bir alanım ve sandukçam olmadığı için yine annemin hışmına uğrayacaklar ve yakılacaklardı.

Daraba odalarda söylenilen herşey yan odaya ulaşırdı. Dolayısıyla söylemeden yazmak ve o ilk etkiyi yarattığı anda ilk temas bölgesinden uzak olmak alacağım cezayı kısa süre erteliyor ve benimle buluşuncaya kadar öfke zayıflıyordu.

Bekir Kale Ahıskalı
Ekim 2010
Daraba-41

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder