25 Şubat 2011

Doğan, Ziya’nın “Ne Önemi Var” şiiri üzerine





Doğan, Ziya’nın “Ne Önemi Var” isimli şiiri üzerine


Sevgili Ziya Doğan’ın değerlerimizin yok oluşunu anlatan, sitemkar bir o kadar da nasihatvari şiirinden haz aldığımı beyan etmeliyim. Değerlerimize karşı hassasiyeti olan şairler oldum olası bu milletin istikbalini düşünen şairler olmuşlardır. Her milleti ayakta tutan farklı değerler vardır. Bir Japon’u din ile ayakta tutamazsınız, bir Amerika’lıyı da dinsizlikle ayakta tutamazsınız. Milletleri incelediğimizde bazı hassasiyetleri vardır. Bir İsrail vatandaşının ateist olma hakkı yoktur. Ayakta kalmak istiyorsa kendi inanç ve değer sisteminin içindeki yerini almak zorundadır. Her millete böyle bir açıdan bakmak gerektiğini düşünüyorum. Zaman içerisinde türetilen sistemler ya bir başka sistemin benzerleridir ya da o sistemin eksiklerinin çokluğundan sebep karşıt düşünceyle oluşan sistemlerdir. Burada anlatmak istediğim Doğan’ın kendi değer taşlarımızın kaybını ne kadar güzel işlediğidir. 

Ne Önemi var? Şiirini gelecek olursak; şiirin sonunda yer alan 

“Şiirde; Edebiyatımızda şimdiye kadar kullanılmadığını düşündüğüm döner kafiye kullanılmıştır.” İfadesinin kendi içerisinde sakladığı anlatımın haklı olduğunu düşünüyorum. Sevgili Ziya Doğan’ın kullanılmadığını düşünüyorum demesi yerinde bir ifadedir. Kesinlik ifade etmez ama şunu belirtmeliyim ki, şairin “döner kafiye” dediği ve bir dörtlüğün başında ve sonunda yahut ortasında ve sonunda kafiye kullanma metodu yeni bir metot değildir. Türk aşıklık geleneğinde var olan ve yok denecek kadar az kullanılan bir kafiye şeklidir. Aşıklık geleneğimizi ayakta tutmaya çalışan Sevgili Fevzi Halıcı’nın Konya Aşıklar Şöleni geleneğine katılan aşıkların şiirlerini derlediği “Güldeste” sinde buna benzer (tam olmasa da) kafiye çalışmaları göreceksinizdir. Yine Aşık Sabit Müdami’nin Dr Bekir Sami Özsoy ve Halil İbrahim Ataman hazırladığı” Hayatı, Edebi Şahsiyeti ve Eserlerinden Seçmeler” isimli eserinde bu tür kafiye çalışmaları okuduğumu hatırlıyorum. Okuduğum her iki kitapta da bu kafiye çalışma şeklinin bu kadar iyi çalışılmadığını hatırlıyorum. Bu tarzın en iyilerinden birisinin de yine 1973-1956 yılları arasında yaşamış olan Yusuf Kökten (Aşık Zülali) olabileceğini düşünüyorum. Hazıfam beni yanıltmıyorsa eğer aynı zamanda bir öğretmen olan Yusuf Kökten’in 

“Dalmışam gam deryasına/ummanda yüzen menem 
Kalmışam yar hülyasına/ devredip gezen menem” 

böyle bir dizesi olacaktı ama Doğan’ın çalışması kadar derin manalar ve uzun bir çalışma değildi diye hatırlıyorum. 



İnsanlığı çalıp da gel / kimde biraz kaldı ise 
Özgürlüğü salıp de gel / börtü böcek buldu ise 
Sevdiğini alıp da gel / için ateş doldu ise 
Ruhu çıkarmışsan tenden / bedenin ne önemi var 
Bir dakika düşünmeden / al başını duvara vur 

Sevgili Ziya Doğan’ın dizeleri mana itibariyle o kadar dolu ki, yeniden okumanız gerekiyor.  Bu manada dört dörtlük bir örgü var. İlk dörtlüğün son satırının ikinci kafiye uyumu son kısım olarak doğru olsa da diğer dörtlüklerin son satırlarında yer alan uyumuz bozan bir yer mevcut olan 

al başını duvara vur (bölümün diğer dörtlük sonlarıyla uyum sağlaması adına aşağıdaki gibi kullanılması gerektiğini düşünüyorum.) 
“başını al duvara vur” 
“insanı al duvara vur” 
“cananı al duvara vur” 

yine “insanı al duvara vur” ifadesi iki ayrı dörtlükte kullanılmış. Şiirde fazlalık gibi durmuyor olsa da farklı bir ifade kullanılabilirdi. Yine aynı dörtlükte yer alan” Özgürlüğü salıp de gel” ifadesinin “ salıp ta gel” şeklinde olabilecekken bilinçli olarak “de gel “ (hadi gel) kullanılıp kullanılmadığını bilmiyorum. Eğer şiirde dilimizin kelime geçiş şekilleri tam (b harfi ile biten sözcüklerden sonra gelen de/da ekleri olduğu gibi yazılırken p harfi ile biten sözcüklerden sonra gelen de/da ekleri te/ ta şekline bürünür) kullanılsaydı bu kısım daha iyi anlaşılacaktı. 


Mutluluğu bulup da gel / cananlarda kaldı ise 
Sevinçleri silip de gel / düğünlere daldı ise 
Sinirleri salıp da gel / barajında doldu ise 
Dostu sarıp korumayan / cisminin ne önemi var 
Geçmişini aramayan / insanı al duvara vur 

Gözlerini atıp da gel / çiçeklerde kaldı ise 
Yüreğini satıp da gel / sokaklarda soldu ise 
Ellerini itip de gel / haramlara daldı ise 
Güzelliğe bulaşmayan / teninin ne önemi var 
Eşi dostu dolaşmayan / insanı al duvara vur 

Cennetine akıp da gel / yetimleri sardın ise 
Geçmişini yakıp da gel / yarenleri kırdın ise 
Cehennemden çıkıp da gel / hayırları verdin ise 
Güzel sözler söylemeyen / dilinin ne önemi var 
Her dakika özlemeyen / cananı al duvara vur 


Bu üç dörtlüğe diyecek pek fazla sözüm yok. Birinci dörtlükte olan geçiş eksikliği haricinde manalar yüklü bulutlar gibi. Manevi değerlerimiz o kadar güzel serpiştirilmiş ve pay edilmiş ki, her kurak gönlün nasipleneceği dolulukta nem taşıyor. En son satırda yer alan ve cananı özlememekle itham eden şairimiz keşke “her dakika özlenmeyen” şeklinde yazmış olsaydı diyorum. “Canan” sevilen dir. Edebiyatımızda “can” ın karşısına konulması itibariyle sevgi eylemini karşılıklı yapmak zorunda misyonu yüklense de aslında “canan” sevilen ama sevmek zorunda olmayan konumundadır. 

Bu şiirde genel olarak kafiyeyi sorgulamaya çalıştım. Bu tür kafiye çalışmalarının köklerine inmeye çalıştım. Şiirin bir tasavvufi boyutu vardır ki derya gibi daldıkça ıslanacağın, derinleştikçe zemininde elmaslar bulabileceğin şekilde. Şiir diye yazılan ve baş kaldırış gibi gösterilen ve bana göre edebiyat dünyasının o anlık havai fişeği gibi aydınlatanı olan ancak bir güneş bir ay olmayan şiirlerine taş çıkartıyor. Bu şiiri türünün en iyi örneklerinden ve bana göre türünün en iyi çalışması Ziya Doğan’ın ellerine yüreğine sağlık ve o engin değerler birikimine saygıyla duyuyorum. 

Biliyorum ki Ziya Doğan’da her şey ”insanımızı sevmekle başlıyor” 


Bekir Kale Ahıskalı 
Şiir Tahlilleri-6 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder